“Bütün bu karmaşadan başını kaldırıp ‘hayat nedir?’ diye sormaya kimsenin ne vakti, ne takati ne de cesareti var artık.”
Gökhan Özcan böyle diyor Yeni Şafak’ta bugün çıkan Ey kalbi olanlar! başlıklı yazısının başlarında. Bu yazı, başlığını oluşturan alıntı hâriç, birkaç yerinden yapacağım alıntılamalardan oluşacak.
“Yeni dünyada somut hedefler, vizyoner stratejiler, kariyer planlamaları, standartları yükseltme ya da sınıf atlama hesapları, uzun yaşama temrinleri ile geçiyor insanların ömrü. (…) Hayat hakkında düşünmeye ihtiyaç duymayan, yaşadıklarının künhüne varmayı, tutturduğu istikametin kendisini nereye götürdüğünü merak etmeyen insan kendi manâsına erebilir, hayat içindeki aslî yerini bulabilir, kalıbını hakkıyla doldurabilir mi?
(…) Bugün, Âmentü’nün hakikatine inandığımızı en az eskisi kadar yüksek sesle ikrar etmekle birlikte; ‘realite’ diye hayatımıza sonradan kattığımız bir başka şeye de çoğumuz garip bir sorgusuz sualsizlikle inanır hale geldik. (…)
(…) ‘Artık çok geç!’ diyorsak, ‘Realiteyi kabul etmek lazım!’ diyorsak, ‘Keşke ama…’ diye söze başlıyorsak, Allah muhafaza, zihnimizdeki müphemlik ve muğlaklığın bir zaman sonra kalbimize sirayet etmesi tehlikesi var ki, böyle bir şey olursa, artık o tutturduğumuz yanlış istikamet bize doğruymuş gibi görünmeye başlayacaktır.
“Ey kalbi olanlar! Ümit ve korku arasında bulunanlar! Takva sahipleri için zaman yok hükmündedir. Her an her şey olabilir!” diyor Mustafa Kutlu ‘Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş’te.
No Comments