Gökhan Özcan’ın bir gazete yazısından…

 

Hakikatin, en kendini bilir olandan, en kendini bilmeze kadar herkese, teoriden azade, yığma fikirden uzak, çıplak, yalınkat ve tamamen hissi bir dokunuşu olmalı. Çünkü hakikat, insanların sadece bir kısmının fikretmeye memur olduğu bir mesele değil, alimden cahile bütün insanların bir ömür mesai vererek cevabını tamam etmeye mecbur olduğu yegâne soru aynı zamanda.

Bugün neredeyse hiç kimsenin bir sorunun cevabını yanlış bilmekle ilgili bir endişesi yok; ama hemen herkes önüne çıkan ani bir soruya bulup buluşturup herhangi bir cevap yetiştirememekten ölesiye korkuyor.
(…)
Bilmediğini bilen insan, bildiğini zanneden insana nazaran yolu yarılamış sayılır.
“Cahil için susmaktan iyi bir şey yoktur. Zaten bunu bilse cahil olmazdı” diyor Gülistan’da Sâdi-i Şirâzî.
(…)
Azıcık kendinizi dinlemeye vakit bulamıyorsanız, ikinci bir telefon alıp kendinize mesaj atın!
Atlıkarıncada kafasını eğip tabletiyle oynayan çocuklar yetiştirdik, mutlu muyuz?
(…)
Gece olduğunda yatmadan önce üstündeki dünyalıkları tek tek çıkar, bak bakalım senden geriye bir şey kalıyor mu?
(…)
“Günden güne eriyip gidiyorsun” dediler. “Yanmayanın aydınlığı olmaz” dedi mum.
“Ruhlar aşk meyinden oldu mestane/ Kimi küfre daldı kimi imane/ Saf be saf olarak durduk divan’e/ Münkirler lâ dedi ben illâ dedim” diyor Aşık Dertli. (…)
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked