“İslâm medeniyeti hangi bakımdan özgün ise İslâm felsefesi de o bakımdan özgündür.”
Prof. Dr. İlhan Kutluer‘in “Yitirilmiş Hikmeti Ararken” adlı değerli kitabının(İz Yayıncılık, 4. Baskı, 2017) “İslâm Felsefesinin Özgünlüğü Mahiyetindedir”, “Birikimi Aşmak: Yorum ya da Eleştiri”, “Özgün Bir Gelecek İçin: İslâm Felsefesinin Yeniden Varoluşu” ve “Özgünlüğü Tartışmak: Polemik Değil Yeniden İnşa” başlıklı bölümlerden yapacağım alıntılamalardan ibâret olacak bu yazı. İlk yaptığım alıntılama da başlığı oluşturuyor. (s. 131)
“İslâm felsefesinin özgünlük değeri öncelikle felsefe olarak varlığındadır. O kendinden önceki felsefî birikimi, üstelik başka bir kültür evrenine ait olduğu halde, yeniden üretmenin ve ondan özgün bir felsefî deneyimine ulaşmanın adıdır. (…)” (s.130)
“İslâm felsefesi, bütün öteki felsefe gelenekleri gibi yapılan, yapılması gereken bir şeydir. Orta Çağ’dan sonra kendi gelişimini tamamlama fırsatı bulamamış, tüm imkânlarını tüketememiş tarihî felsefe geleneğimiz bu yönüyle hâlen yapılmakta olan bir binaya benzetilebilir. (…)” (s.130)
“(…) İslâm felsefe geleneğine yönelen bu ithamlara cevap vermek elbette gereklidir ve bu cevapları üretmek tekrar tekrar tarihî birikime yönelme ihtiyacı doğuracağından İslâm felsefesini anlama ve anlamlandırma yönünde yepyeni yorum ve değerlendirmelere vesile olacaktır. (…)” (s. 129-130)
“Çok şükür ki İslâm felsefesi geleneği inanılsın diye değil, Müslüman aklının imkânlarını geliştirsin diye ortaya konmuştur. Bu gelenek içinde hayat bulmuş teoriler birer inanç sistemi değil, -doğru ya da yanlış sayılabilecek ama kesinlikle anlamlı olan- birer düşünce sistemidirler. (…) (s.128)
“Modern Çağın Müslüman-Türk kültürüne mensup olan felsefecisi ayrıca modern felsefe deneyimi konusunda da eskilerin sahip olmadığı yepyeni birikimlere sahiptir.” (s.128-129)
“İslâm felsefesini mümkün kılan şartlar ne Grek felsefesini özgün biçimde ortaya çıkaran şartlarla ne de modern felsefenin kendisini durmadan yenileyerek değişen kendine özgü serüveni ile birebir mukayese edilebilir. (…)”(s.121)
“Şu açıktır ki İslâm filozoflarının yaptıkları işi kendi dinî kimlik, kültürel bilinç ve medeniyet deneyimleri bakımından anlamlı kılmaya çalışmaları onların özgünlük arayışlarıyla paralel seyretmiştir. (…) (s.116)
“(…) Dolayısıyla onların teveccühleri şu noktalara odaklanmış durumdaydı: a) Başkalarından tevarüs ettikleri felsefî birikimi kendi ilim dillerinde yeniden üretmek; b) Felsefî yöntemlerin ilmî değeri üzerinde durmak, bundan hareketle bir ‘bilim’ geleneği inşa etmek; c) Dinî bir meseleyi felsefî yöntemlerle çözümlemek; e) Bütün bunların sonunda hem felsefî/bilimsel yöntemlerin hem de dinî düşünüşün hakkını vererek nihayette yine felsefî nitelikli bir senteze ulaşmak.” (s.116-117)
No Comments