“Mahlûkun ilkinden sonuna kadar Hak sıfatlarıyla görünür olduğunu görmüyor musun?”

 

Muhyiddin İbnu’l-Arabî‘nin (1165-1240) Fusûsu’l-Hikem adlı eserinin Ahmed Avni Konuk (1868-1938) tarafından yapılmış olan tercüme ve şerhi (1929 öncesi Türkçe’yle) Prof. Dr. Mustafa Tahralı ve merhûm Dr. Selçuk Eraydın‘ın günümüz Türkçesiyle yayına hazırladıkları ve dört cild olarak yayınlanmış bulunan bu eserin II. Cildinden bir bölümü, bazı kelimelerini biraz daha kolay anlaşılır karşılıklarıyla ifade ederek, alıntılayacağım. İlk alıntı da başlığı oluşturuyor (s. 49)

“Ve Hakk’ın sıfatlarının hepsi mahlûk için sâbittir.” (aynı s.)

“Hak Teâlâ kendi nefsinden, sonradan meydana gelmiş şeylerin sıfatlarıyla zuhûru hakkında: ‘Allah onlarla istihzâ (alay) eder de (…)’ (Bakara, 2/15) ve ‘Allah onları maskaraya çevirmekten öte (…)’ (Tevbe, 9/79) ve ‘ (…) ve düzenlerini bozdu. (…)’ (Âl-i İmrân, 3/54) ve benzer âyetlerde haber verdi. Ve ‘istihzâ, ‘maskaralık’ ve ‘mekr’ sonradan meydana gelmiş sıfatlardan olduğu hâlde Hak Teâlâ bunları kendine izâfe buyurdu. Ve bu gibi noksanlık ve yerme sıfatlarıyla görünür oldu. (başlıktaki alıntı burada.)

O halde ilâhî sıfatlarla görünür olan ‘kâmil insan’dır. Ve ‘Allah âdem’i kendi sûreti üzere yarattı.’ hadîs-i şerîfinde beyan buyrulan ‘âdem’den maksûd da ‘kâmil insan’dır. Dahası Hakk’ın sûreti de ilâhî isimler ve sıfatlar toplamının sûretidir. Ve ilâhî sıfatlardan bir sıfat, o kâmil insanın küllî kavrayışından / kuşatmasından hâriç değildir. Hattâ ilâhî sıfatlar, onunla kâim ve hükümleri onunla görünürdür.

Dolayısıyla ilâhî sıfatların hepsi kâmil insan olan mahlûk için sâbittir. Yani kabiliyet genişliği ve küllî istidâdı hasebiyle ilâhî sıfatlarla görünürlük, o kâmil insanın hakkıdır. Çünkü mahlûkun hakikati, kendisinin ‘ayn-ı sâbite’sidir. Ayn-ı sâbite ise ilâhî ilmin sûretidir. Ve Hak ilmi ise Hakk’ın gayri değildir; ve gayriden yararlanan ilim değildir. Zira ilim Hakk’ın sıfatıdır. Sıfatı da zâtı ile kadîmdir. Mahlûkun varlığı ise itibarî şeydir. Böylece ilâhî sıfatlar mahlûk için sâbittir. Sonradan olan sıfatlar da Hak için sâbittir. Çünkü sonradan olan sıfatlar ‘O her gün (an) bir işdedir.’ (Rahmân, 55/29) âyet-i kerîmesinde beyân buyrulduğu üzere, Hakk’ın işleridir. Ve sonradan olan şeylerin sıfatlarının hakikati Hak’tır. Zira yaratılışla ilgili mazharlarda belirme ve zuhur O’nundur. Ve yayılıcı hüviyeti itibariyle her şeyde hâzırdır; her mazharda tecellî edendir. Ve bilcümle mazharlardan bakan O’dur. O halde sonradan olanların varlığı, kendilerine görünür olan Hakk’ın varlığı olunca, bu sonradan olanların sıfatları da tabii ki Hakk’ın sıfatları olur.(s. 50)”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked