Batıda ortaya çıkan yeni bir kullanım: ‘İslâmcılık’

 

(Bu yazım 18.10.2014 günü, dijital olarak yayını sürmekteyken Mart 2016 sonuna doğru etkinliği sona eren Radikal Blog’ta çıkmıştı.)

Bu yazıyı, Akif Emre’nin “İrticadan İslamcılığa” başlıklı yazısını (Yeni Şafak, 18/10/2014) okuduğumda kaleme almak istedim. Söz konusu yazının ilk cümleleri şöyle: “Haber ilginç ve ilk bakışta çok da masum görünüyor. Alman Başbakanı Merkel, Müslümanlarla İslamcıları birbirinden ayırmak gerektiğini söylemiş ve ilave etmiş: ‘Biz Müslümanlara değil, İslamcılara karşıyız.’ Ne kadar tutarlı değil mi?”
Merkel gibi bir siyasetçinin böyle ‘safdilce’ görünen tarzda bir lâf etmesi, yazarın da bu yazısında belirgin biçimde ifade ettiği gibi, safdil olduğunu göstermez elbette. Akif Emre’nin sadece yazısının başlığı bile yansıtıyor artık yeni bir aşamaya geçildiğinin işaretlerinin ortada olduğunu. Bu yazıdaki şu cümleler bu aşamayı iyi tanımlıyor: “Batı toplumlarındaki algıya uygun olarak şiddet ve terör İslamcılıkla hesaplaşmayı kullanışlı hale getirdi. Daha doğrusu yeni İslamcılık kulanımı İslam alemi ve Müslümanlık üzerindeki tüm operasyonları masumlaştıran, meşrulaştıran bir argümana dönüştü.” (Bold tipi yazma, altını çizme anlamında, bana ait.)
Bizde ‘dinci’ ve ‘şeriatçı’ sıfatları Müslümanları kastederek kulanıldı, bu biliniyor, ama ‘İslamcı’ denilmedi bu anlamda Müslümanlara. Türkiye’de ‘İslamcılık’ denilince düşünce tarihçisi İsmail Kara’nın ilk defa iki cilt olarak 1986-87’de yayınlanan eseri akla gelir. O yıllardan bu yana da zaman zaman adı geçen müellifle bu konuda yapılan konuşmalar, yine onun düzenlenmesinde rolü olan sempozyumlar vesilesiyle ‘İslamcılık’ tartışılır, gündeme gelir. Yani ülkemizde tabir caizse ‘İslamcılık’ ayağa düşmemiştir; entelektüel ve akademik bir konu seviyesinde görülmüştür. Tabii yaygın olarak değil de, merak ve ilgi duyanlar dâhilinde. Akif Emre de bu bağlamda şöyle diyor: “Daha önceleri devletin ideolojik dili irtica, mürteci, gericillik, yobazlık gibi sıfatlara başvurarak aslında bir tür ‘incelik’ gösterirdi. Beğenmediği Müslümana ‘mürteci’, istemediği harekete ‘irtica’ yaftası asar ve onu mahkûm ederdi. ‘İslamcı’ gibi doğrudan İslam ve Müslümanlıkla ilişkili bir gönderme yapmamaya özen gösterirdi. Batılıların bu türden bir özen göstermeye fazla ihtiyacı olmayabilir. Hatta tam tersi, irtica genellemesi Yahudi ve Hristiyan mürtecileri de muhatap alacağından özenle sakınmaları gerekebilirdi. Oysa İslamcılığın düşünce tarihi ve siyasi tarih açısından Batı’nın karşısında meydan okuyan en köklü birikim olduğunu bizden daha iyi bilerek bu kavramı özenle kullanıyorlar. Ortadoğu’da ortaya çıkartılan köksüz oluşumlara ve uygulamalara İslamcılık etiketini yapıştırmanın da siyaseten hayli kullanışlı olduğu muhakkak.”
Netice olarak, şimdilerde, Akif Emre’nin bu yazısı, İslamcılığın Batı’da, İslâm’ın yalnız inanç ve dindarlık anlamında değil, aynı zamanda bir dünya görüşü olarak algılanması anlamına atfen tehlikeli bir akım gibi görülmesini, anlaşılmasını yansıtır bir kavramsallaştırmaya uğradığı gerçeğiyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Batı, İslam ve İslamcılık adına kimi “köksüz oluşumları ve uygulamalar”ı da İslamcılık olarak görüp göstererek her fırsatı değendirecek ve “kendisine meydan okuma” potansiyeli taşıyan “en köklü birikim” olarak bildiği İslâm için ‘İslamcılık’ kavramını ‘bilerek’, ısrarla ve yazarın dediği gibi ‘özenle’ kullanacaktır.
Akif Emre, bizdeki ‘medya aydın’lığı bu tercüme kavrama hemen nasıl atladı, buna dair şunları söylüyor: “İslamcılığın kaynaklık ettiği bir coğrafyada olmamıza rağmen İslamcılık tarihi nedir, tanımı nasıldır, nasıl tasnif edilebilir gibi temel sorulara bir kere bile kafa yormamış ‘medya aydın’lığı da tercüme kavrama hemen atladı. Bir tecrübe, bir tasavvur olarak İslamcılık ne önerir, neyi tahayyül eder gibi hangi düşünceyi, hareketi ele alırsanız alın anlamak için bilinmesi gerekenlere hiç ihtiyaç duyulmadan genellemeler yapılıyor.”
Batı için hedef olarak İslamcılığın bilinmesinin “kendi içinde tutarlı ve tarihsel sürekliliğe işaret eder” olduğunu vurgulayan yazarın bu bağlamda şu söyledikleri önemli: “Malum, İslamcılık her şeyden önce, Batı sömürgeciliğine karşı İslam dünyasının uyanışını, sömürgeleşmeye karşı direnişi temsil eder. Sadece sömürgecilik karşıtlığı ile sınırlanamaz; İttihad-ı İslam olarak bilinen ümmetçi bir bakış açısı ve harekete karşılık gelir. Son yüzyıllık İslam dünyasının siyasi, toplumsal serencamından, yıkıntılarından, umutlarından, kurtuluş arayışlarından bağımsız olmadığı gibi farklı akımlar da bir şekilde İslamcılık karşısında kendi konumlarını gözden geçirmek durumunda kalmıştır.”
“İslamcılığın tasnifleri” olduğu gerçeğinin önemine de vurgu yapan yazar, bunun tabii oluşunu, İslamcılığın “dini düşüncenin hayata ve topluma dair tekliflerinin, tasavvurlarının bütünü”, başka bir deyişle, “dini düşüncenin hayata, insana dair yorumlanması” anlamına gelmesine bağlıyor ve “bu çerçevede” söyleyecek sözü olduğunu düşündürücü bir tespiti var. “Hilafet sonrası İslam dünyasındaki İslamcılık akımlarını, Cumhuriyet sonrası Türkiye’de gelişen İslamcı düşünceyi bilmeyen ve hatta İslam’ın bu topraklar için ne anlam ifade ettiğinin bile farkında olmayan, indî hükümlerle malul aydınlar ülkesi olduğumuz” kanısında yazar. Ve bu çok önemli bir gerçeğimiz. Yazar en kısa ve öz biçimde gâyet açık ifade etmiş.
Yazı şu cümlelerle bitiyor: “Köklerinden, kurumlarından koparılmış her geleneğin, her düşüncenin manipüle edilme ihtimali daima yüksektir. İslam adına sekter şiddetin Batı karşıtlığı üzerinden Batı’yla en sıkı ilişki kuran diktatörlüklerce cesaretlendirilip palazlandırılması, bu süreklilik ve yerlilik bağlamında öncelikle Müslüman aydınların, kanaat sahiplerinin düşünmesi gereken bir konudur.”
Bu konuda, hangi özelliklerle malul olduğunu belirttiği aydınlarımızdan bir şey beklenemeyeceğine; onlar ancak “kayıkçı kavgasından ileri geçmeyen”, “İslamcılık düşüncesinin defterinin dürülmesi işini üstlenen”lerin çalışmasını kolaylaştırıcı anlamda; şimdilerde özellikle terörle-kanla-şiddetle anılan bir oluşum üzerinden, “günlük gazete sütunlarına mahkûm edilen İslamcılık tartışmaları” ile meşgul ve birilerini de meşgul eder konumda göründüklerine göre…
Önemli bir yazı.

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked