Merhum M. Orhan Okay’ın kaleminden seçkin bir insan hakkında bilgi ve anılar…

 

Merhumun ” Silik Fotoğraflar Portreler ” kitabından (Dergâh Yayınları), önemsemiş olduğu, kıymet atfettiği, seçkin bulduğu isimlerden biri, Abdülaziz Bekkine hakkında bu yazıda bilgi ve anılar aktaracağım.

“Kendisini tanıdığım zaman ortaokulun son sınıfında idim. Kaderimin büyük bir lütfu olarak, o çocuk denecek yaşta, belki bugünkü nesiller için meçhul, fakat benim için büyük değerler taşıyan insanları tanımıştım. Aşağı yukarı aynı yıllarda Nurettin Topçu’yu ve Celâl Hoca’yı tanıdım. O yıllar Cuma namazlarını kıldığım Kapalıçarşı içindeki küçük mescidde Cuma hutbesini, Abdülaziz Efendi’nin kendisinden çok yaşlı bir büyüğü ve şeyhi olan Serezli Hasib Efendi merhum okurdu. (…) O mescid cemaati arasında zaman zaman Abdülaziz Efendi’den de bahsedildiğini işitirdim. (…) Bir Cuma günü, amcamın oğlu Hasan’la beraber Zeyrek’teki Çivizade Mescidi’ne gittik. O beni namazdan sonra Abdülaziz Efendi’ye tanıttı. elini öptüm. Hiç unutamıyorum, sırtımı okşayarak güldü , ‘Koca molla!’ dedi. (… ) Bu konuşmaların teferruatı maalesef hatırımda değil. Hatırımda olan, oradan her çıkışımda tarif edilmez bir ruh ferahlığı hissedişimdir. Kendisine yazarlardan, şairlerden söz eder , onlardan okurdum. Bir gün, bana dönerek , “Bakalım, dedi, sen edebiyat dünyasından doldurduğun çuvalı ne zaman boşaltacaksın?” Bir başka gün bir vesileyle bu sözünü hatırlattım kendisine, bir açıklama yapmasını umarak; uzun uzun güldü, hiçbir şey söylemeden sırtımı okşadı. Vefatı üzerinden bir süre geçmişti, bir rüya gördüm: Abdülaziz Efendi ile beraber Laleli’deki Koca Ragıp Paşa Kütüphanesi’nin derin pencerelerinden biri içinde diz çökerek karşılıklı oturmuşuz, aramızda bir rahle, onun üzerinde de Fuzuli Divanı var, onu okuyoruz. Hadiseyi ve rüyayı Nurettin Topçu’ya anlattığımda “edebiyata devam edebilirsin” demişti. (…) Merhum hocam Nurettin Topçu’nun kendisinden birkaç defa “Bu adam içimizi okuyor!” diye bahsettiğini biliyorum.

Ben Abddülaziz Efendi’nin sohbetlerine çok defa Nurettin beyle katılmıştım. Hocaefendi’nin Topçu ile sohbeti daha başka idi. O sanki “Herkese aklının derecesine göre hitab ediniz” hadisinin başarılı bir tatbikatçısı idi.

Nurettin Topçu Hocaefendi’ye nasıl bağlanmıştı? Benim her ikisini de tanıyışımdan birkaç sene öncesine ait bu bilgiyi, Topçu’nun çocukluk ve okul arkadaşı merhum Sırrı beyden öğrenmiştim. (…) Sene 1935. Sıkıntılarını Sırrı beye açmış. Sırrı bey ilk önce onu Hasib efendiye götürmüş , sonra Şeref beyle tanıştırmış. Onların aradığı adam olmadığını söyleyince, Sırrı bey, kendisinin çoktan beri intisab etmiş olduğu Abdülaziz Efendi’ye götürmeyi denemiş. (…) Gitmişler. Ve gidiş o gidiş olmuş. Sırrı bey uyuklayıp durmuş. O gece yatsı namazından sonra başlayan sohbet sabaha karşı izin isteyip çıkıncaya kadar sürmüş. Abdülaziz Efendi 1952 Ağustos’unda gittiği Hac’dan hasta dönmüş ve tıbbın imkânları kullanıldığı halde, o yılın Kasım ayının ilk günlerinden birinde vefat etmiş. Edirnekapı Kabristanı’nda defnedilmiş (Hasib efendinin yanına). “Vücudda ruh kında kılıç gibidir” dermiş. “

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked