“İçimizin bizimle konuşmaktan hiç vazgeçmeyen sesi…”

 

Başlıktaki ifade, yazılarının sürekli izleyicisi olduğum Gökhan Özcan‘ın bu günkü “İncecik bir ipin üstünde” başlıklı yazısında geçiyor. Bu yazının birkaç yerinden alıntılar sunmak istedim.

“Dünyada sadece tek bir hikaye olsun ve hepimiz hiç itiraz etmeden o hikayeyi yaşayalım istiyorlar. Böylece kurdukları hayat endüstrisinin kâr risklerini en aza indireceklerini hesap ediyorlar. Kalbinin sözünü dinlemeye inatla devam edenlerden daha tehlikeli kimse yok onlar için… (…) Kendimizle, birbirimizle, tabiatla ilişkimizin ayarlarını mümkünse tek merkezden yönetmeyi amaçlıyorlar. (…) Mutluluğu, ancak onların koydukları standartlara uyduğumuz ölçüde yakalayabileceğimize inandırmaya çalışıyorlar bizi. Zevklerimizi, beğenilerimizi ve ilgilerimizi yönetmek, her birinin ayrı ayrı piyasasını kurmak için uğraşıyorlar. (…) Başedemedikleri tek şey, biz pek kulak vermiyor olsak da, içimizin bizimle konuşmaktan hiç vazgeçmeyen sesi…

(…) Hiçbirimiz çeşit olsun diye yaratılmadık. Her birimizin sadece bize özgü bir anlamı var ve o anlam, hayatı bir yerinden tamamlıyor. Bunun idrakinde olmak ve o anlamı belki de ömür boyu aramak mecburiyetindeyiz. (…)

“Her kalp, kendi içindeki çiçeğin kokusunu verir” buyuruyor Abdulkadir Geylanî hazretleri.
(…)
Ölmekten en çok korkanlar, ne kadar şaşırtıcı ki, hayatının değerini en az bilenler aynı zamanda.
(…)
Sanki incecik bir ip üstünde yürüyor gibi dikkatliydi, bir başkasının içini adımlarken.
(…)
“Bütün iyi kitapların sonunda/ Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda/ Meltemi senden esen/ Soluğu sende olan/ Yeni bir başlangıç vardır” diyor Edip Cansever, ‘Umuş’ta.
(…)
“Hasretin ne kadar büyükse” dedi meczup, “gönlün o kadar büyük!”

(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked