“Elimizde vahiy yoluyla ulaşmış bir kitap bulunduğunu umursamadan yaşamanın haram olduğunu öğrenmek zorundayız.”
İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde “Tekne Kazıntısı” üst-başlığı altında çıkan “Müslüman Ümitsizliği Küfrü Tombullaştırır” başlıklı ve 14 Rebiülahir 1443 (19 Kasım 2021) tarihli yazısının ( http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=97&KatId=6 ) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (ilk alıntı da başlığı teşkil ediyor) bu yazıyı oluşturacak.
“Dünya Sistemi’ne can suyu temin eden hegemonya bir mali dayatmadan bağımsız düşünülemez. (…)
(…) İrili ufaklı her kavmin dili diğerinden farklıdır; ama telâffuz etmeden konuşabilen hiçbir kavim yoktur. Dilsiz-sağırların işaret dili telâffuz ederek konuşan insanların sosyal münasebetlerinin taklidinden doğmuştur. (…)
İnsan münasebetlerini tetkik edenler de bütün kötülüğün iş bölümünden güç aldığına inanmak zorunda kalır.
(…) Son üç bin yılda ümit ne idi? Dünyanın hangi bölgelerinin hangi sebebe binaen Müslümanlaştığına, nerelerin nasıl Hıristiyanlaştığına ve hangi Hıristiyan’ın başka bir Hıristiyan’ı ne yapıp da ötekileştirdiğine, Yahudilerin kendi aralarında kapatılamaz uçurumlar açtığına dikkat kesilirsek insan cinsinin kendi kuyusunu kazmakla meşgul olup olmadığına akıl erdirebiliriz. (…)
Bir şey yapmak. Bir şey yapabilmek. Bir şey yapmaktan kendi iradenle kaçınmak. İradesizliğe mahkûm edilmek yani bir şey yapmağa icbar edilmek.
‘Korkma! Ben kral değilim. Ben kuru et yiyen Mekkeli bir kadının oğluyum’. Mealen aktardığım bu Hadis-i Şeriften kral olmanın neyi esas alarak sorgulanabileceğini öğreniyoruz. Eğer bir işe başlayacaksak bu işe ancak rızkımızı bir kralın kaprislerini fırsat bilerek değil, o rızkı Allah’ın verdiğine iman ederek başlayabiliriz. (…)
Bir elin başlaması ne demek? Bileceğimiz şeyin imamsız hiçbir insan işinin gerçekleşmeyeceğine inanmamız demektir. (…)
İnsan neyi idare edecektir, nasıl idare edecektir? Bu husus mü’mini münkirden ayırır. Toplum düzenlerinin inkârdan elde edilen kolaylıkla mı, imandan sağlanan emniyetle mi sağlandığına bakıp bir kavmin İslâm’la nasıl münasebettar olduğuna karar verebiliriz. III. Selim Osmanlı devletinin sair devletlerle yaptığı anlaşmaların İslâm’ın izzetine halel getirdiği görüşünde olan ulemayı azledip onların yerine kurulu düzeni belli bir şekilde elinde bulunduranların makamını sağlamlaştırma yolunu tasdik edenleri getirdi. Böylece ‘küfür etmek’ Türk lügatinde bir tek anlama, ‘sövmek’ anlamına hapsedilmiş oldu. (…)
Hâsıl-ı kelâm toplum hayatında İslâm’ın zuhur etmesi insanın ilk nazarda Müslümanlığının fark edilmesine sıkı sıkıya bağlıdır. (…)
Böylece İslâm düşmanlığı Türk toplumunda en geçer akçe oldu.
Siyasal İslâm düşmanlığın üzerine tuz biber ekti. (…) “
No Comments