Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-III, Îsâ Fassı’ndan alıntılar
“Ma’lûmun olsun ki, Allah Teâlâ bu insan şahsının hamurunu ve yaratılışını iki eli ile yoğurdu. ‘iki el’den murâd ‘fiilî (etkin) isimler’ ile ‘infiâlî (edilgin) isimlerdir. Fiilî isimler ulûhiyyet mertebesine ve infialî isimler imkân mertebesine dâirdir. Zirâ varlıkta iki itibar vardır; biri ‘etkin’ diğeri ‘edilgin’dir. İnsan şahsı bu ikisini de toplayıcıdır. Fiilî isimler ‘sağ el’ ve edilgin isimler ‘sol el’ mesâbesindedir. Ve bu ‘iki el’ birbirine mütekâbildir (biri diğerinin karşısında olan); biri verir, diğeri alır. Bu iki elin ikisi de yemîndir (sağ). Çünkü ‘yemîn’ kuvvet anlamındadır. Fiilî isimler de infiâlî isimler de kuvvetten başka şeyler değildir. Ne ki yine de bunlar farklı ve kendini belli eder ellerdir. Dolayısıyla iki el söz konusu oluyor. Zîrâ müessirin tabiatta etkisi, ancak tabiata uygun olan şeyde olur. Tabiat dört hakikatin (sıcaklık, soğukluk, nemlilik ve kuruluk/kuraklık) genel görünüşü olup bu dört esas ise birbirinin mukabilidir. Buna binâen Hak Teâlâ hazretleri Kur’ân-ı Kerîm’de Âdem’in yaratılışının beyânı hususunda kendine muzaf (izafe olunmuş) kıldığı ‘iki elimle’ tabirini dile getirdi. Âdem’e beşer ismini vermesi de ‘iki el’ ile onun icadına mübaşeret etmesi (girişmesi) ndendir. Âdem böylece tek el ile mahlûk olan diğer mahlûkat üzerine üstün kılınmış oldu. (…)
O halde ilâhî nefesin marifetini murâd eden kimse, âlemi bilsin. Zirâ nefsini bilen kimse, âlemde zâhir olan Rabb’ini bilir. (…) Zât-ı mutlak onların hallerini kendi zâtında bulduğu ve müşahede buyurduğu cihetle isimlere bir rahmet olarak rahmânî nefesini salıvermeyle sürekli kıldı. Ve bu nefesini dışarı çıkarması, hâlis/tam rahmânî nefes, isimler izlerinin zuhur sebebi olduğu için vâki oldu. Dolayısıyla Hak Sübhanehu ve Teâlâ hazretleri, esmâî sûretlerden ibâret olan âlemleri, kendi rahmânî nefesinde îcâd etmekle, kendi nefesine ihsân eyledi. (…) İlâhî isimler sonsuz olduğu cihetle onların eserleri/izleri de sonsuzdur. Şu halde ilâhî tecellîler ezelden ebede kesintili değildir. Ve son mevcuttan maksat arzımıza ait olan son mevcuttur. Zirâ büyük kıyamette âlemimizin sûreti bozulur. Ve âlemimiz bozulmakla ilâhî tecellîler kesintili olmaz. Çünkü sonsuz uzayda sonsuz şehâdî âlemler vardır. Bunların ferdleri bir taraftan oluşma, diğer taraftan bozulma/bozuşma hâlindedir.” (s.177-180 arasından)
No Comments