“Diğer İkinci Yeni şairlerinin değil ve fakat bilhassa Sezai Karakoç’un ölümü Türklere bir şey hatırlatmalıydı.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde “Tekne Kazıntısı” üst-başlığı altında “Namustan Vatan, Vatandan Namus Çıkarmak” başlığıyla çıkan yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=98&KatId=6) her paragrafından yapacağım bazı alıntılamalardan (ilki de o yazının ilk cümlesi olarak bu yazının başlığını oluşturuyor) ibaret olacak bu yazı.

” (alıntı olarak başlığı teşkil eden cümle). Daha doğrusu toplum olarak hatırlanmağa değer bir şeyler yaşadığımız fikrine canlılık kazandırmalıydı. Olmadı bu. (…)

Şiirin Türkçe tertibinde İkinci Yeni akımı beynelmilel standart arayışının bir göstergesiydi. Bu tarz arayışına henüz garip şiirine yer temin edilememiş kültürde niçin gerek duyulmuştu? Türk zihni ‘Durmayalım düşeriz’ fikrini esasa oturtmuş haliyle canlılık arz ediyordu. (…)
Olmamış şeylerle kimsenin başını ağrıtmayalım; ama olmuş şeyi görmezlikten gelmemizin bütün yolları tıkayacağını da bilelim. 

Olmuş şey nedir? Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünüyle Dünya Sistemi’nin dümen suyunda seyretmesidir. (…) Allah’tan ümit kesmeyenler namustan bir vatan ve vatandan bir namus çıkaracaklarına inandıkları gün önlerinde bir yol açılacaktır. Bu yol tecrübemize dâhil olduğunda Türklerin yabana atılır kişiler olmadığını bütün dünya bir daha görecek.

(…) Halkımız diyerek içimize sindirdiğimiz kadar onun içine sindiğimiz Küçük Asya halkı önce üzerinde yaşadığı toprakları Diyar-ı Rum olarak adlandırdı.  (…) Türklük dünya ve ahiret yetkesini dünyevî idarecilerin kaprislerinden koparıp bir kitaba yani Kur’an-ı Kerîme bağladı.

‘Bağladı’ deyivermek kolay. Zor olan bağın sağlamasını yapma başarısını göstermektir. Benim söylediklerim kimsenin umurunda olmayabilir. Kimsenin benim söylediklerimi umursamayacağına herkesten önce beni inandırabilirsiniz. (…) İnanılmayacak söz olarak neyi söylüyorum ben? Şunu: Tarihte iki fırsat Türklerin vatan sahibi olmaları için ellerine geçti. İlâve ediyorum: Türkler vatanlarını ellerinde tutmak için üçüncü bir fırsat bulamayacaklar.

İlk fırsat Yunus Emre ile yaşıttır ve bilhassa XIII. asırda Selçuklu veya Osmanlı Devleti üzerinden değil Gaza Beylikleri üzerinden Diyar-ı Rum’un Dar-ül İslâm haline getirilişiyle belirmiştir. Niçin o beyliklere gaza beylikleri diyoruz? Çünkü o beyler hükümran oldukları alanda Sünnet-i Seniyye’nin muzaffer olması için savaştılar. (…)
İkinci fırsatımız İstiklâl Harbi diye adlandırılıyor. Bu adlandırmada bir hata yok ve lâkin Sakarya Meydan Muharebesinden galip çıkmakla işi sona erdirdiğimiz zannını gerçeklik gibi algılamak büyük bir hatadır.

Ne yapıp yapacak ve büyük hatayı hayatımızdan söküp atacağız. Tarih içinde Müslümanlar dünyaya güvenlik ile özgürlük arasında bir zıtlaşma değil bir dayanışma olduğunu gösterdiler. İnsanlar Müslümanlardan özgürlüğüne kavuşmadan gerçek güvenliğin, güvenlik sağlanmadan kendini özgür hissetmenin bir şey ifade etmediğini öğrendi. (…)

Nasıl olup da bir Türk milletinin tarih sahnesine çıktığını hatırladığımız zaman bütün zorlukların çözüm yolunun nereden geçtiğini fark edeceğiz. Türkler tarih sahnesindeki yerlerini Allah’ın askerleri olduklarını kavradıkları kadar aldılar.  (…)
Sürünerek yaşamağı muhtemel bir tehlike olarak anmıyorum. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman endişesizce göz gezdirilen bir ülke olmadı. “

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked