İbnü’l-Arabî-İbn Rüşd görüşmesine dair bilgi
Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’nin (Cilt 20, s.493-494) Mahmut Erol Kılıç tarafından yazılmış İbnü’l-Arabî, Muhyiddin maddesinin ilgili bölümünden aşağıdaki bilgiyi aktarmak istedim.
İbnü’l-Arabî’nin doğumundan (1165) sekiz yaşına gelinceye kadar Endülüs’ün Tüdmîr bölgesinin başşehri Mürsiye’de (Murcia) ikamet eden ailesi bir süre sonra Endülüs’ün o sıradaki başşehri olan İşbîliye’ye (Sevilla) göç eder. Bölgenin yeni emîri Ebû Ya’kûb el-Muvahhidî kültüre önem veren bir devlet adamıdır; felsefe, tıp, astroloji ve edebiyata da özel bir ilgisi vardır. Etrafına İbn Tufeyl, İbn Rüşd ve İbn Zühr gibi meşhur ilim ve fikir erbabını toplamış, pek çok şair, mûsikişinas, âlim ve filozofu da bir araya getirmiş durumdadır. İbnü’l-Arabî, İşbîliye’de böyle bir kültür ortamında buluğ çağlarında bir mânevî işaretle inzivaya çekilip kendi iç âlemindeki hazineleri ortaya çıkarmaya karar verdiğini, bazan ondört ay kadar süren bu halvet ve riyâzetlerin neticesinde mârifet kapılarının kendisine yavaş yavaş açılmaya başladığını söyler (el-Fütûhât, I, 616’ya atıfta bulunulmuş).
Bu sıralarda henüz onbeş-onaltı yaşlarında bulunan İbnü’l-Arabî, İbn Rüşd’ün dikkatini çekmiş, İbn Rüşd bu gençle tanışmak için babasından görüşme talebinde bulunmuştur. İbnü’l-Arabî, felsefî bakış açısıyla tasavvufî bakış açısının mukayesesi bakımından önemli semboller içeren bu görüşmede filozofun kendisine, “Senin keşif ve feyz-i ilâhîde bulduğun şey mantığın (nazar) bize verdiği şey midir?” diye sorduğunu, ona hem “evet” hem “hayır” diye cevap verdiğini, “Bu ‘evet’ ve ‘hayır’ arasında ruhlar yerlerinden, boyunlar
cesetlerinden fırlar” deyince İbn Rüşd’ün benzinin sarardığını, titremeye başladığını, birden sanki elli yaş yaşlandığını söyler ve bu görüşmenin sonunda İbn Rüşd’ün, herhangi bir eğitim ve öğrenim görmeden bilgisiz olarak halvete girip de böyle bir bilgiyle oradan çıkan birini kendisine tanıttığı için Allah’a şükrettikten sonra, “Zira artık bu gibi hallerin erbabı kalmadı, biz hiç görmedik” dediğini, kendisinin de, “Allah’a hamdolsun ki işte biz bu zamanda bunlardan biriyiz” diye karşılık verdiğini kaydeder (el-Fütûhât [nşr.], II, 372-373’e atıfta bulunulmuş).
No Comments