Fütûhât-ı Mekkiyye (te’lîf: M.İbn Arabî; çeviri: Ekrem Demirli; Litera Yay.) 11. Cildinden alıntılar
“İşte, ey kardeşlerim! Bu dünyanın tuzaklarından uzak durun, çünkü onun tuzağının (neyin tuzak neyin ilham olduğunun) temyizi güçtür. Nefisler de ondan haz alır ve dünyaya bağlandıkları için bu konuda gerçeği karıştırırlar. (…) Allah vahiy yoluyla konuştuğunda, adeta bir taş üzerindeki yağmur gibidir. Onu işiten ruhlar bayılır ve çan sesi esnasında meydana gelen bilgi iki omuz arasına vurmakla gerçekleşen bilginin bir benzeridir. (…)” (s.47)
“Allah’ın yaratıklarındaki hükmü ne kadar gariptir! Allah’a yemin olsun ki, onu ancak Allah bilebilir. Acaba mutlular ve bedbahtlar bu hükme göre midir? Yoksa sadece mutlular değil, bedbahtlar mı ona tahsis edilir? Allah’ın herhangi bir yaratılmışın şefaati olmaksızın ateşten çıkartacağı kimseler de bu menzilden öğrenilir. (…) Takva ve korku, sakınılan ismin etkisinden meydana gelir. Takvanın nedeni, Şedidü’l-ikab (cezalandırması şiddetli olan) ve es-Seriü’l-hisab (süratle hesabı gören) isimleridir ve takva sahibi böyle ilahi isimlerin hükmü ve etkisi altındadır. (…)” (s.50)
“Beni örtün, örtün beni, bir söz ki / Güzellik bilgisinde Rahmân’ın payı /
Cebrail ufukta tecelli edince / Peygamber Hira mağarasında inzivada / (…)” (s. 51)
“Bilmelisin ki, bu bölümü yazrken sevinmeme yol açan bir rüya gördüm. Uyandım ve daha önce öğrendiğim ve övünme anlamı taşıyan bir mısraı içimden söylüyordum:
Her asırda asrı yücelten biri var / Ben diğer asırlar için o bir’im
Böyle söylememin nedeni, bilebildiğim kadarıyla günümüzde kulluk makamına benden daha çok ulaşan birini tanımayışımdı. Öyle biri varsa, o da benim gibidir. Çünkü ben kulluk makamının nihayetine ulaştım. Artık saf ve kayıtsız bir kulum. (…)” (s.52)
“Genç adam! Kim olduğunu bilseydin, O’nun kim olduğunu bilirdin. Çünkü Allah’ı sadece ‘kendini bilen’ bilir. ‘Kendini bilen’ Rabbini bilir.’ Öyleyse Hak seni kendinden bilmiş, sana kendisini ancak kendinden bilebileceğini öğretmiştir. Bu anlamı iyice kavrayan kimse, söylediğimizi ve ima ettiğimizi kavrar.” ( s.59)
“Allah Teâlâ bir velisine bir şeyi ilham etmek istediğinde, o özel Veli’nin hakikatinden ibaret olan ayn-ı Sâbite için söz konusu emrin suretinde tecelli eder. Veli bu tecellîden -salt müşahede yoluyla- Hakk’ın bildirmek istediklerini öğrenir ve daha önce bilmediği şeylerin bilgisini bulur. (…)” (s.66)
No Comments