“Anglo-Sakson Merkez Kapitâl Dünyâ, Yarı-Merkez Dünyâ”, ve Türkiye

 

Bu meselelerden bahsedilen yazı, Süleyman Seyfi Öğün’ün “Rûm sırrına ağıt kabilinden…” başlıklı yazısı.

Bilindiği gibi “Rûm” Arapçadan Türkçeye geçmiş “Roma” anlamında bir kelime. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethetmesiyle Rûm diyârı olan bu topraklarda egemenlik Osmanlı’ya yani Türklere geçti. Hicrî takvimin yaygın kullanımının yanı sıra resmî anlamda Rûmî takvim kullanıldı milâdî takvime geçinceye kadar bu ülkede. Mevlânâ Celâleddîn Rumî, bu toprakların ünlü bir bilgesi veya ârifidir.

Yazar, “Anglo-Sakson Merkez Kapitâl Dünyânın; Lâtin Amerika’dan Orta Doğu’ya, oradan da Asya içlerine doğru Yarı- Merkez Dünyâ üzerinde geliştirmeye başladığı yıkıcı girişimlere bundan önceki yazısında değinmiş olduğunu” ifade ederek, bu yazısında,”Bu faaliyetlerin belli bir aşamada bir ‘düzen vaad ettiğine de inanmakta artık zorlanıyorum.” diyor. Dahası, neredeyse bir kesinlik hâlinde şu tespiti dikkat çekici: “Önümüzdeki on seneler bu kaotik manzaranın derinleşerek devam edeceğini söylüyor.”

Ve sözü Türkiye’ye getirerek, güncel gelişmeleri değerlendirme anlamında şöyle diyor:
“Türkiye bu kaotik süreçlere dâhil edilmek isteniyor. Bu sürece adamakıllı girdikten sonra ‘çözülme’ krizlerine evrilmek de kolaylaşacak. Bu senaryonun, Türkiye’nin iki kırılgan çizgisi üzerinden devreye sokulmak istendiği çok âşikâr. Bunların Kürt ve Alevî meseleleri olduğunu biliyoruz. Bu iki fay hattını birbirine yakınlaştırmak için elden gelen yapılıyor. Şimdilik durum o kadar dramatik değil; ama gelişmelerin bu istikamette olduğunu öngörmemiz gerekiyor.” Bu bağlamda şu sözlerine de yer vermem gerekir:
“Mezhebî ve etnik siyâsetlerin ilki hayli derin târihsel bir geçmişe sâhip. Diğeri ise daha modern bir oluşumun eseri. İlki hayli ağırlıklı olarak Türklüğün içinde; ama mezhebî olarak Sünnîliğin dışında. Diğeri ise mezhebî olarak Sünnîliğin içinde ama etnik olarak Kürtçülüğün ayrıştırıcı etkilerine açık.”
Bu yazının okunmasının öneminin anlaşılması için bu kadar değinme ve alıntı yeter ama yine de birkaç alıntı daha sunayım.

“(…) Din ile milliyetçilik arasındaki bağların, geleneksel hayatlar içindeki Ortodoksi-hetorodoksi dengelerini kırdığını; özellikle hetorodoksinin içerdiği çeşitliliği organik bir târihsel-ilâhiyâta taşıdığını düşünüyorum.(…)”

“Meselâ Türkiye’de 12 Eylül’ün de resmî ideolojisini oluşturan Türk-İslâm Sentezi -aslında senkretizmi- bu bağı ortaya koyuyor. Kürtlerin siyâsal dünyâsında bunun simetrisini görüyoruz. PKK’nın ideolojisi, tıpkı Türkiye Cumhûriyetinin kuruluş döneminde olduğu üzere lâikçi, neo-pagan bir saflıkla kurgulandı. (…)”

“Modern ideolojik yapılanmalarda ‘din’ ve ‘milliyetçilik’, kâğıt üzerinde elbette rakiptir. Ama hayâtın akışı içinde bu böyle olmuyor. Zaman içinde bu iki ideoloji arasında çok güçlü bağlar ve senkretik oluşumlar ortaya çıkıyor. (…)”

(…)

“Bütün bunlar neden mi oldu? Saygı gösterip üzerine spekülasyon yapmayalım; ama adacıklarına rastlayan bilir, bir zamanlar muamelât olarak hayâtın, mutâdın içinde olan Rûm sırrının modernitenin hırpalamalarına dayanamayarak, adına uygun olarak sırra kadem basmasından.”
(değinmelerin ve alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked