Basından seçtiğim yazılardan…
“(…) Zamanında Çin Komünist rejiminin tâkibatına ve şiddetine mâruz kalmış ve memleketlerini terk etmek zorunda bırakılmış olan Tibetli Budistlerin, Dalai Lama liderliğinde barışçı bir söylemle buna karşı koymaya çalıştığını biliyoruz.
Bu söylemlerin dünyâ kamuoyuna çok sempatik geldiği ve destek gördüğü de ortadadır. Pek güzel de, Mynmar’da çoğunluğu oluşturan aynı Budistlerin, Müslüman azınlığa yaptığı kanlı baskıları işitip, gördüğümüzde şaşırıp kalıyoruz. Bunun sistematik ve kronik olduğunu öğrendiğimizde ise şaşkınlığımız katlanıyor. İyi de, ağzını her açtığında yana yakıla Çin mezâliminden şikâyet eden Dalai Lama Hazretleri çıkıp neden bu hadiseleri kınamaz ve önünü almak için bir girişimde bulunmaz?
Sağlaması aslında çok bâsit: Bir medeniyet iddiası, şiddet ile arasındaki mesâfeyi derinleştirdiği zaman kazanıyor; kaybettiği zaman ise inandırıcılığını kaybediyor. Şu aralar, Birliğinin merkezlerinde PKK’ya sergi açtıran Avrupa medeniyeti de böyle bir imtihandan geçiyor ve battıkça batıyor. Sorsak söyleyecekleri belli. Analitik zekâ hârikası bir buluşla; “Efendim biz bu sergiyi PKK için değil, IŞİD’e karşı kahramanca çarpışan PYD için açıyoruz” diyeceklerdir. Mâlûm, Hocay-ı Sânileri ; ”A, A’dır; B, B’dir” buyurmamış mıydı? Çocukları bile bir yerden sonra iknâ etmesi zor olan ikiyüzlü mantıklarını buraya kadar uzatıyorlar.
Târihsel kayıtları giderek daha fazla âşikâr olduğu üzere Kapital-Dünyâ özünde küresel bir işbölümüdür ve dâima bir “düşman öteki” yaratarak varolmuştur. Bu bir zamanlar “Komünist öteki” idi. Bugün ise İslâmiyet’ten başkası değil. (…)
Hegemonik güçler nezdinde şiddet üreten örgütler katı bir sınıflandırmaya tâbi tutuluyorlar. İstediklerini şeytanlaştırarak; istediklerini de melekleştirerek kullanıyorlar. (…) Batı solu, kendi dünyâsındaki önlenemez bürokratizasyon ve rutinizasyon karşısında tükenmiş umutlarını işte bu “belirsizlik” ve “karmaşayı” romantize ederek yeniden üretti. Küba ve Castro-Che ikilisi, Çin ve Mao, Vietnam ve Ho Chi Minh estetize edilip ülküleştirildi. Hepsini gördük. Vietnam devriminin yerinde bugün yeller esiyor. Son kale Küba düştü düşecek.Çin, komünist bir disiplin içinde köküne kadar acımasız bir kapitalizmin kalesi hâline geldi. Sosyalizan-milliyetçi rejimler ise derin bir bürokratik çürümüşlüğe gark oldu.
Görünen o ki, Kapital-Dünyâ, sistem-karşıtı hareketleri ve onların şiddet potansiyelini istediği gibi manipüle edip kullanabilme kapasitesine sâhip. Kedinin fâreyle oynaması gibi oynuyor onlarla. Soğuk Savaş döneminin devrimci şiddeti bir tortu olarak varlığını sürdürüyor. Buna bir de yumuşatıcı olarak îmâl edilmiş rengârenk post-modern devrimler eklemlendi. Hegemonik güçler bunları dönüşümlü olarak kullanıyor. Şapkadan tavşan çıkaran bir sihirbazın mârifetiyle bunları birbirinin içinden çıkarıyor; birbirine dönüştürüyor. PKK bunlardan birisi. Şu aralar pek gözde. İmgeler ve simgeler tadından yenmeyecek kadar hoş: Özgürlüğü simgeleyen dağlar ve dağların kirlenmemiş “kızları” ve “delikanlıları”… Eşitlik, paylaşım, katılım, kaderdirliği…. Mazlumiyet, mağduriyet, mücâdele azmi, yeni bir hayât… Sergilenen fotograflara büyük bir hayranlıkla bakan alık Avrupa solu; kafalarının içinde tilkilerin dolaştığı iş bitirici, işgüzâr siyâsetçiler …Aman ne manzara, ne manzara….“ (Süleyman Seyfi Öğün, Yeni Şafak, 14.07.2016)
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
“Dün gece yaşanabilecek en utanç verici durumla yüz yüze geldik. Bir askeri darbe girişimine tanıklık ettik.
Buna karşın toplum, siyasi partiler ve basın adına en yüz ağartıcı gecelerden birisini yaşadık.
Darbe girişimini cumhurbaşkanı ve siyasi iktidarın kararlı tutumuyla, muhalefet partilerinin sesini yükseltmesiyle, halkın sokağa inip tankların üzerine çıkmasıyla, komuta kademesinin kararlı tutumuyla savuşturduk.
Her şerde bir hayır vardır.
Yaşananlar Gülen cemaati tehlikesini ülke ve dünya kamuoyu önünde tüm şeffaflığıyla ortaya çıkarmıştır. Cemaatin darbe ve devleti ele geçirme eylemleri ve niyetini hafife alan kimi “muhalifler”in yüzüne bir tokat gibi nakşolmuştur.
Dün gece çatışmalar yaşandı, hayatını kaybedenler oldu, TBMM’ne bomba atıldı.
Ancak bilmek gerekir ki, halkın gösterdiği direnç, siyasi arenanın, siyasi iktidarın, basının dirayetli tutumu dün gece Türkiye’de darbeleri kelimenin gerçek anlamıyla tarihe gömmüştür.
Dün gece aklımızda bir demokrasi gecesi olarak kalsın. Demokrasinin değerini, demokrasi için birlik olmanın önemini çağrıştırsın… (…)“ (Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak, 16.07.2016)
(Alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
No Comments