“Dünya dönüyor, dolap dönüyor ve ben bu dönüşten her ne sebeple olursa olsun azadeyim.”
İsmet Özel‘in “Pergelin Yazmaz Sivri Ucu” isimli kitabından (TİYO Yay., Ağustos 2021 I. Baskı) “Dediğim Gibi Çıkmadı” başlıklı, 27 Rebiül evvel 1442 (13 Kasım 2020) tarihli, İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde ilk defa çıkmış yazısının (kitapta s.305-308) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan birisi de başlığı teşkil ediyor) oluşturacak bu yazıyı.
“(…) Dediğim çıksaydı ve tahminlerim tutsaydı bazılarının aklına dünyada dönen dolapların künhüne varmış bir İsmet Özel gelebilirdi. Kim ister her şeye kulp takmasını bilen bir adamı? Ben böyle biriyle yakınlık kurmak istemem. Herkes neyin neresinden tutulacağını kendisi keşfetsin ister. Keşfedemeyen icat peşinde koşar. (…) Dünya dönüyor, dolap dönüyor ve ben bu dönüşten her ne sebeple olursa olsun azadeyim.
Şiiri bir teselli sayıp şiir yazma tecrübesine atıldığım kendime (iç dünya diye bir şeyden bahis açılabilirse) ait bir vakıa. (…) İlk kitabım bütün yazdıklarım arasında müstesna bir yere sahiptir. Baştan sona birer teselli saydıklarımı şiir biçimine büründürdüm. (…) Bence teselli daha temiz duygulara açılan, giderek asla özenmeği kışkırtan bir şeydir. (…) (s.305)
(…) Batılılaşmamız ihmale uğramış ve sakilliği saklanamayan bir batılılığa razı görünüyordu. (…) Şairlerin burunları doğrultusunda bir yerden başka bir yere varabilecekleri tesellisi alışılmışa sırt çeviren bir yazış biçimine alan açıyordu. (…)
Beğenin veya beğenmeyin Türklerin yükseliş yılları Gaza Beylikleri dönemine rastlar. İslâm âleminde gayr-i Müslimleri emir altına almakla yetinmediler; mimari, ev düzeni, iş hayatı gibi dünyadaki meşru düzeni yüce bir konuma getirmeği tutkulu uğraşlar durumuna yükselttiler. En önemlisi temiz bir Türkçe inşasına yöneldiler. (…) Bütün yıkımıyla I. Dünya Savaşı şiirin bilinçaltına müracaatını zaruri kılıyordu. Türklerin Alman Harbi olarak adlandırıp uzak durduğu II. Dünya Savaşı medeniyet eleştirilerine tuz biber ekti. Aydınların bir kısmı bu tuz bibere talipti. (s.306)
‘O sahibinin sesi gramofonlarda çalınan şey / incecik melânkolisiymiş yalnızlığının’ Bu mısralarda insana ulaşan ‘şey’ teselliden başka bir şey değildi. Teselliyi avuntu sayamazdık. (…) Şiiri şiir yapan böyle bir şeyi birisi yazsa da okusak beklentisiydi. (…) II. Cihan Harbi’nden Almanların mı İngilizlerin mi galip ayrılacağını hayat tarzına dahil edenlerin yabancı kaldığı bir sürecin şuuru teselli ediyordu bizi. İkinci Yeni şiirinin bam teli burasıydı. (…)
Ne bir Mussolinimiz oldu, ne bir Hitlerimiz, ne de bir Stalinimiz. Üçünden birinin gölgesinde yakınlarına düşmanlık besleyen aydınlar ülkesi haline geliverdik. (…) Pergelin Yazmaz Sivri ucunun sanatçıya neresinden battığını tahmin edebiliyor musunuz? (…)
Evet, gele gele nereye geldik? (…) 1938’de Mustafa Kemal’in ölümle buluşması millet olarak bizi de bir Millî Şef’le buluşturdu. (s.307) İsmet İnönü Avrupa kamuoyunda ‘Mustafa Kemal öldü. Artık Türklerin başında adam kalmadı.’ sözüne meydan vermemek için kendine Millî Şef denmesine itiraz etmediğini iddia ediyor. Hikâye hem uzun, hem çok kapsamlı. İsmet İnönü kendine Millî Şef ünvanını lâyık görünce Mustafa Kemal’e de Ebedî Şef denilmesi zaruret haline geldi. (…) Demek ki, ona Türklerin babası demektense ‘ebedî şef’ demek toplu durum gereğiydi.
27 Mayıs 1960’ı takip eden yıllarda Türk milletini sosyalizm çizgisinde uzlaştırmak pek zor olsa da imkânsız sayılamayacağı belli oldu. Türk milletini İslâm’a davet etmek sosyalizme ikna etmekten daha elverişli bir siyaset olurdu. Ne biri ne de diğeri yapılabildi. Uğraşıldı da becerilemedi mi? (…) Duruma sosyalist olmayan sol ve İslâm ibaresinden para ve mevki kazananlar el koydu. (s.308) (…)”
.
No Comments