O geceye dair bu günkü (18.07.2016) yazılardan birer bölüm
“(…) 15 Temmuz’un farkı budur: tarihinde ilk defa, siyaset, halkı sokağa davet etmiştir ve halk sokaklara dökülmüştür. Bu, demokrasinin bu ülkede yeniden tanımıdır.
(Devamı hakkında muhakkak konuşmak gerekir ama sonra…) Nedir bu derseniz, onu da belirteyim: 27 Mayıs darbesine güzellemeler yapılırken anayasa hukukçularının çok uğraştığı ‘direnme hakkı’ kavramına atıfta bulunulurdu. Ordu, halk adına onun direnme hakkını kullanmıştı (!) Ne yazık ki, böylesi bir saçmalığı anayasa hukukçuları benimsedi, kabul etti. Ordu ve direnme hakkının beraberliği (!) Şimdi i’lerin noktası kondu ve halk kendi direnme hakkını kullandı. (Bu olgunun devamı da muhakkak ele alınmalı…) Size çok açık belirteyim: eğer bu ‘direniş’ olmasaydı, halka o erken çağrılar yapılmasaydı ve ‘sokak hareketi’ gerçekleşmeseydi, bugünkü genel ve yaygın tepki asla gösterilmeyecekti. Kaldı ki, kimse kusuruma bakmasın, bugün de hükümetin/ iktidarın bu darbe ile ‘gitmemesine’ üzülmek ne kelime, kan ağlayanlar var. (…)” (Hasan Bülent Kahraman)
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
“15 Temmuz Darbe girişimi, Türkiye’de siyâsal tarihinin en kritik noktalarından birisini oluşturuyor. Zihinlerimizi allak bullak eden son derecede dramatik haber ve manzaralarla yaşanan gelişmelerin iki temel sonucu olduğunu gördük. Bunlardan ilki kalıcı; diğeri ise geçicidir. Sürecin en kalıcı ve en nitelikli çıktısı, milletin demokratik rüştünü ispat etmesi oldu. Demokratik kazanımlarını hiçbir bedel ödemeden elde etmesi; sırf bu sebeple fazlaca hakketmediği ve değerini bilmemesiyle eleştirilen Türk milleti için artık bütün ezberler bozulacaktır. Ödenen çok ağır bir bedelle artık Türkler demokrasilerinin aslî sâhidir. Ve hiç kimse ve güç bunu onun elinden almaya muktedir değildir. Kesin olan budur.
Toplumsal hayat çok dinamik bir dünyâyı anlatıyor. Hiç kimse toplumsal üzerinden yaptığı genellemeleri birer sâbite gibi kullanamaz. Nitekim 12 Eylül’de pijamalarını çekip, eline fındık fıstığını alıp siyah-beyaz TV’sinin karşısına geçip darbecilerin aptal bildiri ve konuşmalarını alkışlayan bir millet yok artık. Bu çok kesin. Türklere militarist hâmiliği ve vesâyeti kabul ettirmek bundan sonra kolay olmayacaktır.Geçmiş olsun….
Demokrasi târihimiz açısından uç veren ikinci gelişme ise , Meclis’e bombalar yağarken orada temsil edilen cümle partilerin ortak bir tavır almış olması; ortak bir bildiriye imza atmasıdır. Ama doğrusu ben bunun uzun soluklu bir açılımı olmadığını üzülerek görüyorum. Muhafetin söylemi yavaş yavaş, darbenin “Saray’ın bir komplosu olduğu ; Sayın Erdoğan’ın memleketi erken seçime götürmek ve istediği Başkanlık rejimini halka kabul ettirmek için “tezgâhladığı” iddiasında yoğunlaşmaya başladı. “Allah akıl fikir versin” demekten başka bir şey söyleyemiyor insan. (…)” (Süleyman Seyfi Öğün)
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
“Cumhuriyet tarihinin son yarım asırlık kısmına yaşayarak şahitlik ettim. Doğduğum tarihte 27 Mayıs Darbesi’nin üstünden henüz beş, merhum Menderes’in idamının üstünden 4 yıl geçmişti. 12 Eylül Darbesi olduğunda daha lise yıllarının başındaydım. 28 Şubat’ı, 27 Nisan’ı yaşadım. Ve nihayet 15-16 Temmuz’un da herkes gibi canlı şahidiyim.
Evim hem Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü’ne, hem de MİT yerleşkesine yakın bir yerde… Haber kanalları Boğaziçi Köprüsü’nün kapatıldığına ilişkin ilk haberleri geçmeye başladığında, Ankara’da da jetler alçak uçuşlarına başlamış durumdaydı. Sonrasında yıkan patlama ve tarama sesleri gelmeye başladı. İki Körfez Savaşı’nı televizyon canlı yayınlarından izlemiş biri olarak, hava saldırısı altındaki bir şehrin neler yaşayabileceğine dair çok fazla bir fikrim olmadığını o birkaç saat içinde yaşadıklarımla anladım.
Türkiye çok önemli bir badire atlattı. İnanıyorum ki bu menfur girişim, şahit olduğumuz son darbe girişimi olacak. Buna inanıyorum; çünkü bu ülkenin gerçek sahipleri, sokaklara, caddelere, meydanlara, tankların ve ağır silahların önüne çıkarak zorbalığa, vesayete, darbeye geçit vermeyeceklerini en açık dille söylediler ve bu karanlık oyunu bozdular. Sadece bu ihanet senaryosunu değil, gelecekte millet iradesine ipotek koymaya yönelecek her muhtemel senaryoyu de şimdiden geçersiz kıldılar. Sadece bizim yakın tarihimiz için değil, dünya siyasi tarihi için de çok önemli, çok kritik bir kavşağın dönüldüğü bir tarih olarak daima hatırlanacak bu yaşananlar…
(…)” (Gökhan Özcan)
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
No Comments