“Bir âhir zaman ‘Türk’ü: Teoman Duralı” (Cins dergisi, Ocak 2022, Cins Kafa sayfası) başlıklı yazıdan ve aynı dergiden iki yazıdan daha alıntılar
“1947de Zonguldak’ta doğdu Teoman Duralı. (…) İşte böyle bir kömür karası şehirde gözlerini açar dünyaya Duralı. İlkokulu Zonguldak’ta, ortaokul ve liseyi Ankara’da tamamladıktan sonra, ‘her istediğimi bu şehirde buldum’ dediği İstanbul’a yerleşir ve İstanbul Üniversitesi’nde yüksek tahsiline başlar. Üniversitede henüz öğrenciyken, felsefe hocası Nermi Uygur’un teklifiyle asistanlığa başlar. Böylece hiç sevemediği ‘okul’a hayatını bağışlamış olur! (…) Teoman hocaya göre Türkler tarih boyunca kendi dillerini ihmal eden nadir milletlerdendir. (…) Nereye ait olduğumuzun tek cevabını, ‘Türk olmak için Müslüman olmak lâzımdır’ düsturunda açıklıyor Teoman Duralı ve ekliyor: ‘Ben burada yaşıyorsam ve Türk isem, Müslümanlığın medeniyetini ve aynı zamanda şartlarını benimsemek zorundayım.”
Aynı dergide “ilgili örneklerin bize gösterdiği şekilde, Kur’an’ı yerinden etmemek için dört hatırlatmada bulunuyor Muhammed Yazıcı: 1.Hap şeklinde, yekpare uygulanabilecek bir Kur’an’ı anlama metodundan söz edilemez. Tefsirle ilgili binlerce farklı rivayetin yer yer birbirini nakzeden mebzul naklin ortaya koyduğu gerçek, Kur’an’ın tek parça halinde kolaylıkla ulaşılabilecek bir anlama ve uygulama rehberinin olmadığıdır. (…) Demek ki tevhid ve teslimiyete dayalı mümince bir yaşamın kendisi Kur’an’ı anlamak için ilk şarttır. Evet, canlı hayat daima bir adım önde gidecek, vahiy yerinde uyarılarla dinamik akışa rota kazandıracaktır. Kur’an ihtilafa değil, ittifaka vesile olduğu kadar anlaşılıyor demektir. Sahabe, tabiîn ve tebe-i tabiîn devrinin oluşturduğu ilk üç neslin sayısız örneğinde gördüğümüz üzere, ayetlerin manası ve muradı üzerindeki tartışmalar nihayetinde detay mevzulardır ve hiçbir şekilde Müslüman toplumun vahdet omurgasını etkilememiştir. Bir de Hz. Peygamber’in bu husustaki şu ilginç uyarısı hatırlatılıyor: ‘Kalpleriniz kaynaştığı surece birbirinizle Kur’ân müzakeresi yapın. İhtilafa düştüğünüzde kalkıp gidin.’
‘Kur’an algı oluşturmak için değil, algıları yıkmak için nâzil olmuştur.’ Günümüzde Kur’ân âyetlerine yaklaşımda düşülen diğer esaslı hata, birazcık vahiy ünsiyeti ve meal-tefsir mütalaasıyla ciddî bir Kur’ân algısına, vahyî bakış açısına sahip olduğumuzu zannetmemizdir. Maalesef ‘belli noktadan sonra Kur’an bize laf söylemez, karşımızdakilere söyler’ gibi bir anlayış var. Bu kendinden eminlik aslında ezber söylemin tezahürüdür. Oysa Kur’ân’ın ilk muhatapları bize her inen âyetle müthiş sevince, üzüntüye ya da şaşkınlığa düşmeyi göstermişlerdir. (…)”
Bu yazıyı son olarak aynı dergiden Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n-Necât’ından, ‘Bir Şiir Oku’ başlıklı dizelerden birkaçını aktararak bitireyim: Yaradılmış cümle oldu şadüman / Gam gidip âlem yeniden buldu can / (…) / Merhaba ey âl-i sultan merhaba / Merhaba ey kan-i irfan merhaba / Merhaba ey sırr-ı fürkan merhaba / Merhaba ey derde derman merhaba / (…)”
No Comments