CİNS dergisinde (Ocak 2022) Psikiyatri uzmanı Mustafa Ulusoy’la Yakup Doğru’nun Acının türleri, imkânı, insan varoluşuyla ilişkisi üzerine ‘söyleşi’sinden bazı alıntılar

 
‘Acı’, üzerinde ittifak edilmiş bir kavram mıdır? Acı çekmeme imkânımız var mıdır ve (…) nasıl acı çekmez insan! Dünya esas değildir. Dünya bir köprüdür. Ya da bir misafirhanedir de denilebilir. İnsan dünyada ayrılıktadır. (…) Ruh daima ebediyeti ister. (…) Küçüklü büyüklü her ayrılık bir darbedir. Her saniye bir darbedir. Çünkü her saniye insan kendisinden ayrılır, kainattan ayrılır ve kâinattaki varlıklar insandan ayrılır. (…) Hiçbir şey kararında değildir bu dünyada. (…) İnsan bu dünyada ne işe yaradığını bulmak zorundadır. Ayrılık ve ölümden sonra, alın bir başka acı kaynağı. İnsanın anlam sorunu vardır. Anlamsız dünya acıların en büyüğüdür. Bir ayrılıktan diğerine mi koşuyor insan? İnsan ruhlar âleminde yaratıldıktan sonra dünyaya yollanır; bu birinci ayrılıktır. (…) Sonra dünyanın içinde sevdikleriyle yaşadığı firak (hüzün, keder) ve ayrılık. Sonra bu dünyaya alışması ve bağlanması, âdeta âşık oluşu. Alın size yeni bir dert. Sonra karşısına ölüm çıkar. (…) Her ölüm ayrılıktır. (…) Acı ve ıstırap, insan ebedî yaşayacağı dünyaya alındığında biter. Elbette bu iman ehli içindir. Oraya inanmayan orada da orası yokmuşcasına ebedî hiçlik ve yokluk duygusuyla ma’lûl olarak yaşar. Bu çağın acısıyla kadim zamanların acısı arasında farklılıklardan söz edebilir miyiz? Varoluşsal acılar konusunda kadim (eski) zamanlar ile bu çağın acısı arasında pek bir fark göremiyorum. Bir anne babanın çocuğunun ölümüyle o zamanlarda da şimdiki çağda da elem çekmesi ıstırap duyması söz konusudur. Ama her ikisinde de ortak nokta varoluşa yönelik tehlike algısının aynı olması. Yani korkulan nesne farklı ama işin özü aynı: varoluşa tehdit. Çünkü insan varoluşa meftundur. Allah’a ve âhirete inanan acı çekmez mi?

Bal gibi çeker. Fakat arada dağlar kadar bir fark vardır. İman ehlinin acısı berrak su gibidir. Küfür (inkâr) ehlinin acısı toksik (zehirli) bir acıdır. (…) Küfür karanlıktır, hakikatsizliktir, vehimdir, adem’dir (yokluk) ve hiçliktir. (…) Bu acıdır ama dikkatinizi çekerim: karanlıklı, zehirli bir acıdır. (…)

Acının insanı olgunlaştırdığı söylenir hep.

Buna itirazım yok. Ama acı bunun için mi var kısmında kafam şöyle karışıyor: 20 yaşında bir genç düşünün. Kansere yakalandı. Hem bedensel olarak yoğun acılar içinde kıvranıyor hem ruhsal olarak. Bu genç altı ay sonra öldü. Olgunlaşamadan öte dünyaya gitti. Şimdi soru şu: Boşu boşuna mı çekti onca acıyı? (…) Acıyı gelecekte işe yarayacak diye açıklamak pek makûl gelmiyor bana. Onun yerine şimdi, o acıyı çekerkenki hâlin içinde bir hikmet olmalı.

Hikmet ehline lütfun da hoş kahrın da hoş dedirten bir hikmet mi? Bu hikmetle, acını kabul et ve yaşa arasındaki fark nedir?

Psikiyatri, ‘acıyı yasamaya razı olursan acıyı azaltırsın’ bencilliğine sıkışmıştır. Bu anlayış acının hikmetine ulaşma hâli değildir. (…) İnsan sormadan edemiyor. Acının sırrı hikmeti ne peki? Acıyı yaşamaya razı ol ki acı artmasın. Tipik bir Avrupa medeniyeti çıkarcılığı. (…)

Peki bizim düşünce dünyamızdaki kahrı hoş yapan bu sebepleri tarif etsek biraz…

Ehl-i hak böyle derken kahır yani acı ve ıstırap içinde bir hoşluk bulmuşlardır . Bu, O’nun sonsuz isimlerinin tecelligâhı olmasıdır kalbin. (…) O’nun isimlerinin tecellisine mazhar olmaktan daha güzel, daha anlamlı, daha tatlı ne olabilir diye bakan Hak ehli, acının sırrına vâkıf olmuş, ondaki feyiz ve berekete ulaşmıştır.

(…) İnsanın yaratılma sırrı nedir? Allah’ı isimleri ve sıfatlarıyla tanıması, bilmesidir. Bu sabit bilgi olmadan insan denilen varlık çözümlenemez. (…) Meleği mahrum kılan acı çekmemesi yani … (…) Kalbinde O’nun El-Kabiz, Ed-Dar gibi isimlerinin tecellisiyle O’nun el-Kabiz ve ed-Dar olduğu hakikatinden yoksundur melek. Bir melek pişmanlık bilmez. Dolayısıyla Tevvab isminin tecellisini de tecrübe edemez insan gibi. İşte Hak ehli, irfan ehli, hikmet ehli, insanın yaratılış sırrını anladıkları için acıdaki insanın yaratılış sırrını anladıkları için, acıdaki insanın yaratılış sırrını yani çekilen acıların O’nun isimlerinin tecellisi olduğunu bildikleri için acıları hoş görmüşlerdir. Dahası onların içinde bir çeşit lezzet bulmuşlar, lütufla kahrı, kazanmakla kaybetmeyi, ayrılıkla Birleşmeyi, gece ile gündüzü. O’nun isimlerinin farklı farklı tecellisi görüp bir nevi eşitlemişlerdir.

(…)”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked