Bu yeni ve ilginç darbe girişiminin arka planını düşünürken…
İster istemez aklıma Kafka, Ionesco gibi yazarlar geliyor. Kafka’nın romanlarını, Ionesco’nun oyunlarını okurken hissettiklerimi düşünüyorum bu kalkışma gecesinden bu yana.
Bir grubun devleti ele geçirme denemesinin sıkıntılarını yaşıyor toplumumuz günlerdir. Bu grubun mensupları bu olup bitene ‘numara’ diyorlar; çok ciddî bir eda ile yakıştırmıyor görünüyorlar bu olayı liderlerine ve dolayısıyla gruba. Değerli fikir adamı ve yazar Akif Emre’nın tam da bugünkü yazısında (Yeni Şafak, “Profan kamikaze” başlıklı yazı) belirttiği gibi: “Gece yarısı baskınının bir anda kamikaze görüntüsü vermesi muhtemelen artık geri dönüşü olmayan bir yola girmiş olmalarından.” Akif Emre, “Hedefi imha etmek için tam bir acımasızlıkla saldıran, kan dökmekten, masumları katletmekten çekinmeyen gözü dönmüşlük halinin ancak mistik bir bağlanma ile açıklanabileceği” fikrinde. Ne ki, “uğrunda ölümü ve öldürmeyi göze aldıkları ne davalarının, ne değerlerinin ne de onu temsil eden somut varlığın aşikar olduğunu” belirtiyor. “Her şey gizli, saklı, müphem” diyor.
Aynı grubun lideri ve mensupları önceki bazı olaylarda da benzer bir ruh hali ve davranışı ortaya koymuşlardı. O gelişmelerde de kendilerinin hiçbir dahli yoktu; alâkasızdılar(!). Nasıl Kafka ve Ionesco gelmez aklınıza. O romanlar, o oyunlar benzer insan ve insanlık durumlarını anlatmıyor muydu? Açıklık, şeffaflık, anlaşılırlık, harbîlik olmayınca; her şey gizli, saklı, müphem olunca, gerçeklik inkâr edilince, safdillerce bunların aynen kendilerini sundukları gibi anlaşılmaları da mümkündür. Bu gece baskını, bu günlerdir toplumun her kesiminin dehşet ve hayretle izlediği olaylar, televizyon kanallarından neredeyse kesintisiz bir biçimde sadece bir grubun eylemleri olarak yayınlandığı halde, yine sahiplenilmeyecektir, inkâr edilecektir liderleri tarafından; mensupları da yakıştırmayacaktır bu eylemleri gruba ve liderine. Akif Emre, andığım yazısında, “Adanmışlık halinin son derece hastalıklı bir tezahürü ile karşı karşıyayız.” diyor. Zira “Adanmışlık ruhunu besleyen her hakikat ve hakikat iddiasının onun her aşamada tezahürünü gerekli kılacağını” ifade ediyor ve şunu söylüyor: “Bu durumda ise kendi hakikatini geriye çeken hatta inkar eden, giriştiği hiç bir eylemi savunmayan, sürekli maskelenmiş bir yüz taşıyan ve bunu örgütlü bir stratejiye dönüştüren yapı söz konusu.”
Edebiyat eserlerini okumanın böyle durumları anlamakta, insanların ruh hallerini teşhis etmekte faydası ortada. Akif Emre, edebiyatla ilgisi olan birisi olduğu için böyle bir yazıyı kotarmıştır. Böyle bir yazı kaleme almak kolay mı!?
No Comments