Gündem değişmiyor: bazı gazete yazılarından birer bölüm…

 

” (…) O gece, yani 15 Temmuz gecesi saat 22:30 sularında tek gündemim vardı. İndiğim sokakta memlekete darbe yapmaya çabalayan namussuz FETÖ itlerini bertaraf etmek. Bu amaç için tekbirlerle şehadete yürüyen pek çok insan gördüm.

Bu amaç için mermi yedikten sonra ‘Allahuekber’ diyen pek çok gazi gördüm. Kadiri dervişleriyle, emekli öğretmenlerle, şortlu kızlarla, çarşaflı teyzelerle, mealcilerle, Menzilcilerle, İsmail Ağacılarla, MHP’lilerle, AK Partililerle, Saadet Partililerle, Hüda-Par’lılarla yan yana yürüdüm ölüme… Liste çok daha uzun elbette… Ben o gece bu milletin, bu memleketin gerçek hamurunu gördüm. Cesaretini, basiretini, ferasetini gördüm. (…)” (İsmail Kılıçarslan)
(alıntının ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)

“(…) Fakat öyle olmadı. Hem suçsuz olduklarını söylediler, hem de her geçen gün daha ileri gittiler. Denklik, hatta üstünlük yarışına girdiler. Hainlerin üstün olduğu nerede görülmüş?
Bunu yalnızca ‘kibir’ bahsiyle açıklayamayız. Yanına haset, husumet ve hırs kelimelerini de ekleyelim. Kinleri adeta dinleri haline gelmiş. Gözleri ve gönülleri dönmüş.
(…)
Hâlâ masumiyet söyleminde bulunuyorlar. Komplodan, tiyatrodan bahsediyorlar. Tamam, size inanıyoruz. O halde neden yurtdışına kaçıyorsunuz? Biz niye kaçmıyoruz?
Akıncılar Üssü’ne gecenin bir yarısı ‘arsa bakmaya giden’ sözde ilahiyatçınızı ne yapacağız? O hengamede süratle serbest bırakılmasını ve devamında kayıplara karışmasını nasıl izah edeceğiz? Buna benzer yüzlerce, binlerce soru. Her biri kurulan düzeni / tezgâhı ele veren.
Artık aşikâr. Hizmet ilkesiyle yola çıkan malum topluluk, milletimizin ve memleketimizin iyiliğini istemeyenlerin maşası, kuklası olmuş durumdadır. Evet, kuklayı görüyor, kuklacıyı da gösteriyoruz.
Ne acı: Takıyye yapmaktan kendilerini hatırlamaya zamanları olmamış. Özlerini, asıllarını unutmuşlar.

Bir darbeci soysuzların suratlarına bakıyorum, bir şehit olanların simalarına. Aradaki farkı görmemek, anlamamak imkânsız. Nursuzlar ve nurlular. (…)” (İbrahim Tenekeci)
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)

“(…) Ancak Washington Türkiye- ABD ilişkilerinin müttefiklik düzlemini korumak istiyorsa 15 Temmuz gecesi ne olduğunu yeniden değerlendirmek zorunda.
Bunun için Türkiye ve Erdoğan karşıtı kampanyanın havası indirilerek rasyonel bir düzleme geçilmeli. Zira bu defa ABD’ye dair güçlü kuşku Türkiye’nin tüm toplumsal kesimlerini kuşatmış bir durumda.
Dahası, 1960’tan 28 Şubat’a kadar her darbenin arkasında ABD’nin olduğu fikrinin Türkiye’de ne kadar yaygın bir kanaat olduğu göz ardı edilmemeli. Bugün önemli bir fark var: Türkiye bir olağanüstü hal sürecinden geçiyor. Ve ABD’li yetkililer böylesi bir süreçte ilk defa destekledikleri iddia edilen darbeci askerlerle değil, darbe girişimini bastırmış sivil- demokratik bir yönetimle muhataplar.
AK Parti ve Erdoğan da tankları durduran bir kamuoyu desteği ve muhasebesi ile yüz yüze.
Ankara’da durum bu iken, Washington’da başkanlık seçimlerine giden ve DAİŞ ile mücadeleyi her şeyin önüne koyan bir yönetim var. Böylesi bir geçiş döneminde Türkiye- ABD stratejik ilişkilerinin zarar görmemesi için azami gayret gösterilmesi gerekiyor. FETÖ ile mücadele Türkiye devleti için PKK ve DAİŞ ile mücadele gibi varoluşsal bir öncelik. Bunun karşısına “DAİŞ ile mücadelede zafiyet endişesini” çıkarmak, en hafifinden, bir tür ‘anlayışsızlık,’ ya da ‘nobranlık.’ (…)” (Burhanettin Duran)
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked