Okuduklarımdan, dinlediklerimden izlenimlerime dair birkaç not

 

Dün CHP adına bir açıklama yapan, adına ve görevine dikkat etmediğim bir kadın sözcünün, tam da Türkiye’nin tanklar ve F16’larla Cerablus ve çevresini, daha doğrusu Fırat’ın batısını Daeş ve PYD’nin işgalini önlemek, onları oradan uzaklaştırmak üzere harekete geçen ÖSO’yu kollamak ve desteklemek şeklinde bir harekatı başlattığı sırada iktidarı Daeş’e karşı şimdiye kadar kararlı bir biçimde karşıt konum almamakla, o örgütle tam anlamıyla bir mücadele içinde olmamakla, başka bir ifadeyle iktidarı Daeş’i korumak ve kollamakla suçlamakta ısrar edenlere benzer bir tavırla suçlayarak inandırıcılığı olmayan ezber sözler sarfetmesi, anlamsız olması bir yana, 15 Temmuz gecesinden bu yana MHP’nin yanı sıra CHP’nin de bu başarısız kanlı darbe girişiminin ardından ülkemizin ve milletimizin bu günlerinde iktidarla birlikte konum almasıyla da çelişir bir tavır.

Evvelki gece bir TV kanalında emniyetçilerin katıldığı bir tartışmada bazı konuşmacıların FETÖ mensuplarının devlet bürokrasisinde kadrolaşmalarından çıkarılması gereken ders olarak başka İslâmî cemaatlere mensup kimseler için de aynı tehlikenin potansiyel olarak söz konusu olduğunu ileri sürmeleri, ideolojik olarak Kemalizm ve laiklik dışında bir düşünce ve yaşam tarzını benimseyenlerin kamu hizmetinde rejim için tehdit potansiyeli oluşturacaklarını ileri sürmeleri üzerine bir eski emniyet müdürü olan ve bir tarihte o kurumda FETÖ’cüler için birkaç kişiyle birlikte bir rapor hazırladıkları bilinen şahsın, o düşünce ve yaklaşıma katılmadığını, öyle bir devletin totaliter olacağını belirtmesi dikkat çekiciydi ve insanların düşünce ve yaşam tarzlarına saygı duyulması gerektiğini, devlet bürokrasisindeki dindar insanlara şüphe ile bakmanın, onları da FETÖ’cülere benzer şekilde tasavvur etmenin yanlışlığını ve anlamsızlığını düşündürmesi rahatlatıcı idi. Aksi takdirde dayanaksız bir biçimde dindar devlet görevlilerinden şüphelenme, onları baskı altına alma saçmalığı yaşanmaya devam edilirdi. Düşünce adamı ve yazar Yusuf Kaplan’ın FETÖ ile ilgili olarak bağlantı kurup görüş açıklaması, bu örgütün çok istisnaî ve paralel din yaklaşımlı, her türlü sahtekârlığı ve yöntemi amacına ulaşmak için mübah gören bir özellikte olduğunu, diğer İslâmî cemaatları bunun gibi bir tehlike görmenin çok yanlış ve temelsiz bir yaklaşım olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylemesi yerinde ve önemli idi.

Son olarak, okuduğum bir yazıdan enteresan bir yaklaşım içeren bölüme de değineyim. Şiir dışı yazı hayatının kendisine ahval ve şerait tarafından dayatılmış bir şey olduğunu düşünen ve ifade eden ünlü bir Müslüman fikir adamı, şair ve yazar, bazı yazılarında yaptığı gibi, son çıkan yazısında da şimdilerde Türkiye’de olup bitenin ne olduğunu kendinden emin biçimde bildiğini ifade etmiş oluyor ve bunu dünyanın en ünlü ülkesindeki iki kurum arasındaki yarış olarak söyleyenin kendisi olduğunu ileri sürüyor. Söz konusu yarışın pis kokusunun şimdilerde kesafetini birlik çağrılarıyla biraz daha artırdığını da ifade ediyor. Dedikleri arasında en dikkat çekici ve ilginci ise, tahammül edilmez pis kokunun keskinliğe daha AKP’nin hükümet teşkil etmesi sırasında zaten vardığına dair olanı.
Böyle hükümler de verebilen bir mütefekkir, şair ve yazardır kendisi. Ne ve nasıl yazarsa yazsın hiçbir yazısını okumayı ihmal etmek istemediğim.

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked