Hamid Algar’ın “Nakşibendîlik” isimli kitabının(İnsan Yay., Çevirenler: Cüneyd Köksal, Ethem Cebecioğlu ve diğerleri, Genişletilmiş 3. Baskı) birkaç yerinden alıntılar
“Yaklaşık otuz beş yıl önce, (…), tarîkatların belki en önemlisi olan Nakşibendîliğin ortaya çıkışı, İslâm dünyasında yayılmış olduğu bölgelerdeki tarihi, günümüzdeki konumu, âyin ve âdâbı, ilim, siyaset, edebiyat ve şiir âlemleri üzerindeki tesirlerini içine alan uzun vadeli bir araştırma projesi tasarladım. Öğretim üyesi bulunduğum Kaliforniya Üniversitesinden bir yıllık izin alıp projemi gerçekleştirmeye başlamak niyetiyle arabayla Londra’dan yola çıktım. Uzun yolculuğumun ilk durağı Saraybosna, son durağıysa Delhi oldu. Bu, son derece verimli ve öğretici bir yolculuk oldu. (…) İznimi takip eden yıllarda da fırsat buldukça tekrar tekrar yollara düşüp araştırmalarımı sürdürdüm; mesela Malezya’da Güneydoğu Asya Nakşibendîliğinin özelliklerini öğrenmek imkânına kavuştum. Fakat 1984 yılında ben yine bir izinden istifade etmek üzere Londra’dayken Amerika’daki evimin ve topladığım Nakşibendîliğe ait malzemelerin hemen hemen hepsinin bir yangında kül olduğunu öğrendim. (…) Maamafih projemden tamamen vazgeçmedim. (…)
İşte şimdiye kadar telif ettiğim dağınık makalelerin Türkçesi bu kitapta toplanmış oluyor. (…)” (ÖNSÖZ’den, s. 9-10)
“Hem Hâce Muhammed Parsa hem de Abdurrahman Câmî, İbn Arabî’nin eserinin şerhlerini kaleme almışlar; Ahrâr da herhangi bir husûmet emaresi göstermeksizin vahdet-i vücûd doktrinine birkaç atıfta bulunmuştur. (…) Sirhindî’nin şeriat ve tarîkat üzerine şu sözlerine yer veriliyor: Tarîkat şeriatın hizmetkârıdır ve onun üçüncü unsuru olan ‘ihlâs’ın kemâle erdirilmesi vazifesini görür. Tarikata ulaşmanın amacı şeriata ilave bir şeyler oluşturmak değil, sadece insanda şeriatın kemalidir.” (s.38)
“Câmî’nin gözünde, Celaleddin Rumî Farsça konuşanlar için ne ifade ediyorsa, İbn Arabî de Arapça konuşanlar için aynı şeyi ifade ediyordu.” (s.178)
“Kesin olan şu ki, vefatından sonra Câmî’nin tasavvuf üzerindeki etkisi, kendisine dayandırılan herhangi bir Nakşibendî silsilesinden ziyade hayatı boyunca titizlikle oluşturduğu edebî mirasına dayanmıştır.” (s.177)
“Câmî’ye göre, arayış içinde çok insan vardır, fakat aradıkları şey aslında kendi nefislerini hoşnut etmekten başka bir şey değildir.” (s.176)
No Comments