Ahmet Aksay Posts

“Tarih Sahnesine hükmettiğimiz topraklar sebebiyle çıktık.”

 

İsmet Özel’in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında GEÇMİŞİN YÜKÜ, YÜKÜN GEÇMİŞİ başlığıyla çıkan 12 Cemaziyelahir 1444 (4 Ocak 2023) tarihli yazısının (istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=155&Katld=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki o yazının son paragrafının son kısmından bir cümle olarak başlığı teşkil ediyor) oluşturacak bu yazıyı.

“Çarın katledilerek devrilmesi Rusya’da modern totaliter toplum düzenlerinin yolunu açtı. Onu 1922nci Hristiyan yılında Faşist İtalya, onu da Türkiye Cumhuriyeti takip etti.(…)

Modern dünyada totaliter toplum düzenleri parlak bir gelecek vaat etmeden var olamaz. Bolşevikler dünya ihtilâli peşinde olduklarını iddia ediyordu. (…) 1992’de haritadan silinmelerini hazmetmek zorunda kaldılar. Faşistler Roma İmparatorluğu’na yeniden hayat verme çocuksuluğu gösterdi. (…)

(…) Yük nedir? Yükün bir ağırlık olduğundan söz etmek mecburiyetindeyiz. (…)

“Gayb üzerine Bakara Sûresi Tefsirinden” başlıklı yazıdan alıntılar

 

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili isimli, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları’ndan olan, Asım Cüneyd Köksal ve Murat Kaya tarafından yayına hazırlanmış (İstanbul 2021) eserinden “Gayb Üzerine Bakara Sûresi Tefsirinden” başlığıyla 2 aylık düşünce dergisi (Temmuz 2022/ Sayı 4, s.195-200) olan Teklif’de çıkan yazıdan yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“O müttakîler ki gayb-i Hakk’a iman ederler, yahut gıyâben dahi iman ederler. Ta’bîr-i âharla onlar gözle değil kalb ile iman ederler. Onlar reyb-i küllîden (reyb: şüphe) âzâde oldukları gibi iman etmek için önlerine dikilmiş putlara, haçlara da bağlanmazlar, gözlerinin önünde bulunan bugünki ve şu andaki meşhudât u mahsüsâta (gözle görülen şeylere) saplanıp kalmazlar, mâverâ-yı hissi, kalbi ve müte’allikat-ı kalbi (hissin ötesini, kalbi ve kalbe ilişkin her şeyi / hususu) tanırlar. İşlerin başı görülende değil; ruh,akıl, kalb gibi görülmeden görende, tutulmadan tutanda, zaman ve mekâna musahhar (tutulmuş) olmayarak maddeleri fırlatıp oynatan, fezâları doldurup boşaltandadır. Onların kalb-i selîmleri, basîret ve firâset-i sâfiyeleri, akl-ı melekîleri, fehm-i sarîhleri, nazar-ı sahihleri velhâsıl kabiliyet-i iz’ânları, seyyiâttan silkinebilecek hiss-i irfanları, me’âlîye koşabilecek azm-i vicdanları, hüsn-i ihtiyarları vardır. Meşhûdât-u mahsüsâtı yarar (gözle görülür şeyleri) yarar, kabuklarını soyarlar, içindeki özüne, önündeki ve arkasındaki sırrına nüfuz ederler. Şâhid ile meşhûdu temyiz ederler (ayırırlar), mahsûsattan ma’kûlata (gözle görülür şeylerden akla uygun olanlara) geçebilirler, hudûs ü fenâ (sonradan olma ile geçip gitme) içinde gaybdan şuhûda, şuhuddan gayba gelip geçip giden şuunât-ı mahsüsenin (özelleşmiş olaylar) satırları altındaki me’ânî-i gaybiyeyi (gaybî manâları) sezerler.

İlhan Kutluer’in “Felsefî Gök Kubbemiz” kitabından (İz Yayıncılık, 2017) alıntılar

 

“(…) Haddizatında iki kapak arasına alınmış müteferrik metinlerin muhteva bütünlüğünü sağlayacak olan konu birliğidir. Zira bu kitapta derlenmiş olan, bazısı fikrî deneme bazısı da inceleme ve araştırma türünde olan yazıların her biri genelde İslâm entelektüel geleneğini, özelde İslâm felsefesi geleneğini konu edinmekte ve bu geleneklere dair çeşitli meseleleri aynı cihetten ele almakta.

Okuyucu ilk iki risalede İslâm medeniyetinde tarihsel bir tecrübe olarak kendini gösteren felsefî deneyimin doğası üzerine fikir edinecek, bununla ilişkili olarak ‘el-felsefe’nin İslâm entelektüel geleneğinde bilim tasavvurunun oluşmasındaki kurucu rolü hakkında bir kanaate ulaşacaktır. (…)

“İlerleme, Özgürlük ve Gayba İman”

 

İbrahim Halil Üçer’in “Telbis-i İblis: İlerleme, Özgürlük ve Gayba İman” başlıklı yazısının (Teklif 2 aylık düşünce dergisi, Temmuz 2022 /Sayı 4, s.78-89) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“Bugün ister fiziksel gerçekliğin kuruluşunda isterse de bireyin pratik yaşamının inşasında gaybî herhangi bir ilkeye müracaat etmek gereksiz, anlamsız ve hatta tehlikeli bulunmaktadır. (…)

“Fîhi Mâ Fîh”den alıntılar

 

Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin eseri olan ve Ahmed Avni Konuk tarafından tercüme edilmiş, Dr. Selçuk Eraydın’ın da yayına hazırlamış olduğu kitaptan (İz Yayıncılık, 8. Baskı 2009) sözler olarak yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“Bir hâm-ı ezelînin pişmek ve olmak ihtimâli yoktur.” (s. 2)

“Ma’lûm olduğu üzere ehlullah cevâmiu’l-kelîmdir (birçok manâyı kendinde toplayan).” (s. 3)

“Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin!..” (Mümtehine, 60/1) (s. 58)

“Ancak kalb huzûru ile namaz olur” buyrulmuştur. Fakat sûretini icrâ etmek, rükû ve sücûd eylemek lâzımdır ki, ondan sonra hisseli olasın ve maksûda erişesin.” (s. 131)