Aynı gazetede Nuray Mert’in iki konuda dedikleri ile bu yaklaşım ve görüşlere tepkiler
Önce evrim konusu…
Nuray Mert bir yazısında (‘Yeni Türkiye’nin tarih yazımı’, Cumhuriyet, 24.07.2017) şunları demiş:
“(…) Sadece şu bitmez tükenmez ‘evrim’ tartışması ile ilgili bir not düşeyim; İslama uygun veya değil, ben de evrim teorisinin bilim yerine konmasına karşıyım. Adı üzerinde evrim teorisi, ne kadar bilimsel kesinlik kazandırılmaya çalışılırsa çalışılsın veya ne kadar bilimsel olarak çürütülmeye çalışılırsa çalışılsın, nihayetinde insanın oluşumuna ilişkin bir akıl yürütme biçimi ve bu şekilde değerlendirilmesinin öğrenciyi bilimden soğutması söz konusu değil. (…)”
Nuray Mert’in düştüğü bu not üzerine aynı gazetenin yazarlarından Orhan Bursalı, “Nuray Mert, Evrim Teorisi’ne çarptı” başlıklı yazısının (Cumhuriyet, 27.07.2017) başında söz konusu notu alıntıladıktan sonra şöyle ifade etmiş tepkisini:
“(…) Nuray Mert, pazartesi günü ilginç yazısında evrim konusunda böyle diyordu. İlginç bir şekilde pazartesi günü Habertürk’te Milli Eğitim müfredat programı bağlamında “Evrim” konusu da tartışma konusu olmuştu. Mert’in yazısını henüz okumadan salı günü de ben “Evrim” üzerine yazdım.
Okurlar bombardımana kalkışınca, sosyal medyada şu görüşümü paylaştım: “Cumhuriyet’te evrim konusunda zerre bilgisi olmadan ‘zaten bir teori… olsa da olur olmasa da’ biçimindeki görüşün sefaletini de yaşadık… (…)”
Yazısının son cümlelerinden ikisini daha alıntılayayım da bu yazar ile Nuray Mert arasındaki zihniyet ve bilgi/bilim anlayışı farkı iyice anlaşılsın:
“(…) Evrim Teorisi’ni doğrusu günümüzde yanlışlamaya kalkan henüz tek bir bilim insanı çıkmamıştır veya ben bilmiyorum henüz.
Nuray Mert’i Evrim Teorisi çarpmış durumda. (…)”
Nuray Mert bu konuda başka bir yazısında (‘Evrim teorisi’, Cumhuriyet, 28.07.2017) şöyle diyor:
“‘Sizin Allah’ın dışında tapmakta olduklarınız, hepsi bir araya gelseler de bir sinek bile yaratamazlar’ (Hacc, 73)
(…)
Yok, oturup Darwin, evrim teorisi, yaratılış inancı ve bunlar üzerine uzun uzadıya bir tartışmaya girişecek değilim. Öncelikle bu çok bayat bir tartışma, üzerine söylenmiş çok şey var, sadece konunun sığ pozitivist bir yaklaşımla tartışılmasının devrinin çoktan geçtiğini hatırlatayım. Bana yöneltilen eleştiriler içinde bu seviyenin üzerine çıkan tek itiraz, bana doğrudan yazan Cem Somel’den geldi. Bu konuda sığ pozitivizm ile yola çıkılamayacağını bilen herkes gibi, o da bilimin tanımı gereği kesinlik iddiası taşımadığını, evrim teorisi de dahil, bilimsel düşüncenin gelişiminin ‘çalışma hipotezleri’ üzerinden yürüdüğünü teslim ediyor. Zır cahil olmayanlar için bu konuda ihtilaf söz konusu değil. Diğer taraftan, bilimin bu dünyada olan biteni çözme, açıklama, bunun üzerinden teknolojik bilgi geliştirme çabası ile felsefi hakikat arayışları arasında mahiyet farkı olduğunu biraz felsefe ve kuram tartışmaları konularını bilen herkes takdir eder.
Biyoloji bilimi evrim teorisi çerçevesinde çalışma hipotezleri ile yoluna devam eder, benzeri her durumda olduğu gibi, bu hipotezler yanlışlanabilirlik ölçüsü ile değerlendirilir. (…) Keşke, yetkin felsefeci ve ilahiyatçılar bu konularda daha fazla söz söylese de şu sığ pozitivizm sularında boğulma tehlikesi geçirmesek. (…)”
Ve müftü nikâhı konusu…
Nuray Mert’in “Müftü nikâhı ve İslami rejim” başlıklı yazısında (Cumhuriyet, 04.08.2017) dediklerinden:
“(…) Yok, din eksenli düzenlemeler hiç tartışılmasın demiyorum, itirazı olan bunları açıkça tartışmalı ama en azından muhalefet bu konularda boğulma riskini dikkate almalı. Dahası, ekranlarda anlamsız bağırış çağırış yerine, itirazların makul bir çerçevede tutulmasına özen göstermeli. (…)
Müftülüklere nikâh yetkisine gelince, kusura bakmayın ama bu değişikliğin dini düşünce ve yaşam tarzını dayatma ile alakası yok. Tam da bu nedenle, ateşli itirazların çoğu havada kalmaya mahkûm. Müftülüklerde kıyılan nikâh, şeri çerçevede değil, mevcut medeni kanunun nikâha ilişkin mevzuatına uygun olacak, yani nikâhını müftülükte kıyan dört eş ile evlenmeye kalkışamayacak, ‘eşini talakı selase’ ile boşayamayacak, vs. Öyle bir düzenleme olsaydı, çok ciddi bir gelişme olurdu, olmadığına göre müftünün nikâh kıyma yetkisi olması neden sorun yaratsın? Tam tersine, ‘imam nikâhı’ adı altında, hiçbir yasal güvencesi olmayan akitlerin ve bunların yaratacağı suiistimalleri önlemek açısından faydalı bir sonucu olabilir. İçinde müftü lafı geçti diye muhalefet etmek, tam da iktidar partisinin fazlasıyla işine yarayacak bir tutum. (…)”
Bu yazıdan sonra yine aynı gazeteden Orhan Bursalı, “Evrim: Yılda 75.000 araştırma… Durmadan iktidarın hizmetinde liboşlar” başlıklı yazısının (Cumhuriyet, 06.08.2017) “Liboşların fink atması üzerine” ara başlığı altında şunları yazmış:
“Gazetemizde “Müftülüklere nikâhların kısmi devredilmesinin bir dinsel toplum kuşatmasıyla zerre ilişkisi olmadığını” savunan bir makale görünce, yetmez ama evetçi bu takımın, bugüne kadarki somut destek ve katkılarıyla iktidarın siyasal/ dinsel otoriterleşmesine yol açtıklarını anımsadım.
Bunlar hiçbir zaman “büyük fotoğrafı” görmeyen gözleriyle, tek tek ideolojik siyasal dinci uygulamaların, bütünün bir parçası olduğunu algılayamayacak “bilim” kapasiteleriyle, ortalıkta rahatlıkla fink atıyorlar. Her zaman haklılar. Hiçbir zaman yanlış yapmazlar. Ama iktidarın ideolojik siyasal yapılanmalarının bir aleti olmaktan geri kalmazlar. Bu “liberalleri” ele alacağım. Ama sonra. Onlara alan açanlar da liberal fotoğrafın parçası. (…)“
No Comments