“Batı” kamuoyu ve siyaset yapıcılarının dikkatini çekmesi ve yararlanması gereken önemli bir yazı

 

M.Şükrü Hanioğlu‘nun “Ortadoğu Balkanlaşırken Ortadoğulu da Balkanlılaşıyor mu?” başlıklı, çok değerli ve etkileyici bulduğum yazısından alıntılar sunacağım.

(…) Libya’dan Yemen’e ulaşan bir coğrafyada “parçalanma” gerçekleşmekte, buna karşılık bölgede geçici bir düzen dahi oluşamamaktadır. Avrupa dengesinin ağır toplarının 1913’te Balkanlar’da dayattıklarına benzer bir “status quo”nun günümüzde şekillendirilmesinin mümkün olamaması bir yana küresel güçlerin bu konuda varacakları bir uzlaşmanın dahi “çatışma”yı durduramayacağı ortadadır. (…)
Bölgesel güçler, o ülkelerde rejim değişimi isteyen muhalifler, alan açmaya çalışan yerel güçler, sınır tanımayan radikal dinî örgütlenmeler ve doğrudan müdahil küresel güçlerin büyük çoğunluğu maksimalist karakterli tasavvurlarının uyuşturulması mümkün olamadığından ufukta “Balkanlaşma”nın sonu da görünmemektedir.
Bu açıdan değerlendirildiğinde “Ortadoğu’nun Balkanlaşması” Balkanlar, Afrika ve Orta Asya benzeri alanların “Balkanlaşması”ndan farklılaşmaktadır.
Bu son “Balkanlaşma”yı, örneğin 1913’te Balkanlar’da yapıldığı gibi geçici bir süre için dahi “derin dondurucuya sokacak” bir “yeni düzen” söz konusu değildir. (…)

(…) 1933’te Nobel Barış Ödülü’nü kazanacak olan Sir Ralph Norman Angell, Balkan Harbi başlangıcında yayımladığı bir kitapta “nazik ve saygılı kişilerin, barış yanlısı bir şahıs meclislerinde iken ‘Balkanlar’ ifadesini kullanmanın ‘kaba’ olduğunu düşündükleri”ni dile getirmişti. (…)
“Balkanlar” ve “Balkanlı”ya böylesi yaklaşım ise bölgeyi düzenleme, sakinlerini ise “medenîleştirme” yaklaşımını beraberinde getiriyordu. (…)
İlginç olan “Batı” kamuoyu ve siyaset yapıcılarının “Balkanlaşma”nın önemli nedenlerinden birisinin de bir tür “Oryantalizm” olan “Balkanlaştırma” olduğunu görememeleridir. Bu zaviyeden değerlendirildiğinde “Balkanlaştığı” iddia edilen bölgelerin değişik seviyelerde “medenîleştirme misyonları”nın hedefi haline getirilmesi tesadüfî değildir.

(…) “Ortadoğu”nun “Balkanlaşması”nın on dokuzuncu asırda “Balkanlı”ya atfedilen tüm olumsuzlukları içermenin yanı sıra büyük çoğunluğunun “Müslüman” olması gibi ek bir “fanatizm”e de sahip olduğu varsayılan “Ortadoğulu”dan kaynaklandığını düşünmek güçlü ırkçı vurgular taşıyan bir indirgemeciliktir.
Sınır anlaşmazlıkları, kuvvetli düşmanlık duyguları, mezhep çatışmaları ve demokratikleşememe, sınırları akışkan bir “bölge” sakinlerinin “karakter” ve “inançlar”ı üzerinden açıklanamaz. (…)
(…) Sykes-Picot uzlaşması sonrasında Londra ve Paris’te çizilen keyfî sınırlar ile oluşturulan yapay devletler, onlar ile uyumsuz biçimde inşa edilen milletler, dışlanan azınlıklar, iktidara geçirilen kukla liderler, küresel güç desteği ile ayakta durabilen despotlar söz konusu “Balkanlaşma”da “Ortadoğulu” karakterinden daha önemli rol oynamıştır. (…)
Bir asır öncesi “Balkanlar”ındakini andıran bir “Balkanlaşma”nın çok daha geniş bir alanda yaşanması ve dış müdahaleler “Ortadoğu”nun yeni bir düzene kavuşmak için daha uzun bir süre beklemesine neden olacaktır.
Sorunun kökeninde “Ortadoğulu” karakteri olduğunu iddia etmek ise “Balkanlar”daki “Balkanlaşma”da da tecrübe edildiği gibi onun anlaşılması ve çözümüne katkıda bulunmayacaktır.
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/hanioglu/2018/10/07/ortadogu-balkanlasirken-ortadogulu-da-balkanlilasiyor-mu

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked