Beşir Ayvazoğlu’nun Rahip Brunson olayı veya meselesine bir yaklaşım olarak düşünülecek yazısından alıntılar
“(…) Frew’nun Tevfik Fikret’le de ilişkisi vardı. Fikret’in yardımcısı ve çok yakın dostlarından biri olan Salih Keramet Nigâr’ın anlattığına göre, Halûk’un İskoçya’dan döndüğünde dinini değiştirmek istediğini Fikret’e yardımcısı vasıtasıyla haber veren odur.
Güya mühendislik eğitimi için 1909 sonbaharında İskoçya’ya gönderilen Halûk, Fikret’in yabancı dostlarından birinin tavsiye ettiği (bu kişinin Frew olduğu anlaşılıyor) bir pansiyona yerleşir. Halûk, aslında bir Presbyterian rahibinin evi olan bu pansiyonda üç yıl yaşar ve 1911 baharında ülkesine Hıristiyan olarak döner (Bu bilgiler, Şair Nigâr Hanım’ın oğlu olan Salih Keramet’in Şehir Üniversitesi Taha Toros Arşivi’ndeki daktiloyla yazılmış ıslak imzalı yazısında yer almaktadır. Belge no. 001635467019)
(…)
Halûk’un, kendisiyle ABD’de yüz yüze görüşebilmiş tek Türk olan Ali Kaygı’ya eğitim için önce İskoçya’ya, daha sonra Amerika’ya gönderilişi hakkında anlattıkları dikkat çekicidir. Oğlunun yurt dışında Anglo-Sakson eğitimi almasını isteyen Tevfik Fikret, bunu Robert Kolej’deki dostlarıyla birlikte planlamış, burs problemini de Amerikalı ve İngiliz hocalar halletmişler. Sonuçta bu bir “misyonerlik olayı” gibi görünse de bir tanecik oğlundan paraca desteğini esirgememiş, cebine yeterince altın lira koymuş (Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği, İstanbul 2005, s. 122).
(…) Nigâr Hanımın diğer oğlu Feridun Nigâr da Fikret’in bir toplantıdan sonra, “Halûk orada Hıristiyanlığı tutuyor. Her şeyi anlarım, dinsizliği de anlarım, fakat bir Müslüman’ın Hıristiyan olmasını asla anlayamam!” dediğini bizzat duymuş (Derya Tulga, “Feridun Nigâr’la Bir Konuşma”, Tevfik Fikret, Galatasaray Lisesi Yayını, İstanbul 1968, s. 26-27.)
İyi ama, “Tarih-i Kadim”i ve zeylini yazarak sadece İslâm’a değil, bütün dinlere karşı savaş açmış gibi görünen Tevfik Fikret’in misyonerler tarafından açılmış olan Community School ve Robert College gibi okullarda nasıl bir eğitim verildiğini bilmiyor olması düşünülebilir mi? (…)
(…) Halûk, Ali Kaygı’ya demiş ki: “Şiirleri bana ne kadar bağlı ve sevgi dolu olduğunu ele veriyor. Ah, keşke daha az bağlı olup da beni arasıra kucağına alıp okşasaydı! Hep bunu beklerdim. Belki inanmayacaksınız ama, beni bir kez bile kucağına aldığını anımsamıyorum. (…)
Bu sözlerden anlaşılan, Halûk’a sağlanan imkânların bir “misyonerlik olayı” olduğunu Fikret’in bildiğidir. Gösterdiği tepkinin çok cılız olmasına bakılırsa, Halûk’un tercihinden fazla rahatsız olduğu söylenemez. (…)
Reverend Frew’nun Tevfik Fikret gibi önemli ve çok tanınmış bir şairin oğluna çengel atarak hedefi on ikiden vurduğu, bu meselenin hâlâ tartışılıyor olmasından anlaşılmıyor mu?
(…)
Tevfik Fikret’in Halûk’a hitaben yazdığı bütün şiirlerde bugünkü ve yarınki nesillere rol biçilmiş ve yol gösterilmiştir. Halûk, Avrupa’dan bol bol ışık kucaklayıp getirerek Türk gençliğine örnek olacak, vatan böylece zindan karanlığından kurtulacaktı. Ama o eve bir daha dönmedi. (Beşir Ayvazoğlu, “Rahip Brunson, Reverend Frew ve Halûk” başlıklı yazısından; Karar, 12.08.2018)
http://www.karar.com/yazarlar/besir-ayvazoglu/rahip-brunson-reverend-frew-ve-haluk-7669
No Comments