Bilim hakkında düşünceler
2 aylık düşünce dergisi olan Teklif’den (Temmuz 2023/ Sayı 10) bilim hakkında düşüncelerini aktaracağım ilahiyatçı akademisyenler İ.Fazlıoğlu, T. Görgün, Ö. Türker, D.Çiçek, A. A. Çitil, İ.H. Üçer’dir.
“Bilimsel bilgi mâkûl bir şekilde (yöntemli olmak ile mâkûliyeti eş anlamlı olarak kullanabiliriz burada) problem çözme faaliyeti olarak temayüz ediyor. (…) Problem çözmenin bir tane yolu yoktur. Her problem çözme faaliyeti bilimsel sıfatını taşımaz. Bunlar arasında bilimsel olma sıfatını hakkeden, kısaca mâkûl olan yani bir usûle bağlı olandır.” (T. Görgün)
“Bilimin aslında tüm dönemlerde temel bir karakteri var. İster Yunan’da olsun, ister İslam’da olsun, ister günümüzde olsun, bilim, konusu her ne ise onunla ilgili dakikleştirilmiş idrâk iddiasında bulunuyor.” (Ö. Türker)
” (…) Mesela modertn bir sanatçı için klasik sanat, estetik biliminin mevzuu değildir; zanaattir ve bilim dışıdır. Modern paradigmayı paranteze almadan küllî olarak sadece bizde değil Batı’da da bilimden nasıl konuşabiliriz ki?” (D. Çiçek)
“İngilizce’de science denildiğinde -İhsan hocam tam da vurguladığın gibi- genellikle tabii ilimler yani fizik merkezli bir bilim kümesi kastediliyor. (…) Almanca’da Wissenschaft tabiri var; science ile aynı değil. Bu tabir tam da bizim Türkçe’de kullandığımız anlamda ilimle hemen hemen aynı şekilde kullanılıyor. (…) Türkçe düşünüp konuşurken bilimi science karşılığı olarak değil, daha kapsamlı bir anlamda, klasik hale gelmiş ilim anlamında kullanırız.” (T. Görgün)
“Ulaştığımız noktayı nihaî kabul edip geçmişi bu noktanın uzantısı haline getiriyoruz. Halbuki şu an yani şimdi geçmişin bir hâsılası olmalı. Klasik gelenekte felsefe ana küme; bilim onun içinde dağılmış durumda; çağdaş gelenekte ise bilim, ana küme; felsefe içinde dağılmış hâlde.” (İ.Fazlıoğlu)
“Aydınlanma sürecinde yapılan ve düaliteyi içinde barındıran tanımları bilmek ama mutlaklaştırmamak da bilime dâhil. Çünkü bir dönemin tanımlarını mutlak ve gerçeklikmiş gibi kabul etmek hem süreci hem de yöntemi kabul etmek anlamına gelir.” (D.Çiçek)
“Klasik açıklamayla modern açıklama arasında fark üzerine eğer bir şey inşa edeceksek burayı belirginleştirelim. Eskiler iki kanaldan temsile sahiptiler. Ana kanalı temsil eden Meşşaî gelenek diyordu ki, biz herhangi bir olguyu açıklamak için: Bir, yapısını oluşturan yani vücudunu oluşturan unsurları sebep olarak kullanırım; madde ve suret bu demekti. İki, o sebepleri bir araya getiren fâili kullanırım. Üç, bunun burada görmediğim sûretine içkin veyahut iradeli bir gayesi vardır, onu anlarım. Yardımcı ve tamamlayıcı şeyleri de eklerim. Şimdi modern açıklama, sebep sonuç ilişkisini mi bir tarafa bırakıyor yoksa sebep ve sonuç olarak gördüğümüz şeyler arasındaki illet bağını mı bir tarafa bırakıyor?” (Ö. Türker)
“O bağın varlıkça zorunlu olmadığını söylüyor, o kadar.” (İ.Fazlıoğlu)
“Benzer ve farklı taraflarını netleştirelim.” (Ö. Türker)
“İlişkisel metafizikte ‘A ile B’ ilişkisini ontolojik olarak temellendirmek için ya içinde ya dışında o ilişkiyi aşan bir ilkeye müracaat etmek gerekir. İçkin metafizik bunu Logos’a, aşkın metafizik de Tanrı’ya bağlıyor. Ancak mekanikleştirilmiş Evren’de iki parça arasındaki ilişkinin zorunluluğunu ontolojisinden türetemezsin. Hume bu noktada haklı. Gazzâlî ile Hume arasında benzerlikler olmakla birlikte ayrı metafiziklerden hareket ediyorlar. (…)” (İ.Fazlıoğlu)
“Gazzâlî mucizeye yer açmak için eleştiriyor. Gazzâlî’nin evreninde mucizeye yer var. Ancak Hume’un evreninde mucizeye yer yok. Mekanik bir evrende mucizeye yer olmaz.” (D.Çiçek)
(…)”
No Comments