Bir dergide okuduğum ‘sıra dışı’ bir yazı

 

Aylık “Derin Tarih” dergisinin Eylül 2016 sayısında(Sayı 54), 15 Temmuz gecesinden bu yana genellikle gereken ciddiyetten uzak denilebilecek bir şekilde sürekli ve yaygın biçimde konuşulan ve gündemi meşgul etmeye devam eden konu üzerine Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’ın “Çözüm, gelenekli düşünce ve kurumlarımızın ihyasından geçiyor” başlıklı, ufuk açıcı, önemli ve sıra dışı tahliller ve değerlendirmeler içeren bir yazısı çıktı.

Bu yazıdan bazı alıntılar sunacağım.

“(…) Bir din adamının uzun zamandır sürdürdüğü gizli ve aşikâr çalışmalarının gizli kısmında yatan, devleti tamamıyla ele geçirme niyetinin 15 Temmuz 2016’da belirli mevkilerde olan yandaşlarını kullanarak antidemokratik bir darbeye yeltenme teşebbüsünü yaşadık. Bu darbe teşebbüsünün arka planını iyi analiz etmek gerekir. Allah’ın inayeti, evliyaullahın himmeti ve halkımızın mukavemetiyle bu badireyi atlattık, çok şükür! Lakin doğru analiz yapmazsak eğer, bundan ders almakta zaafa düşebiliriz. (…)
(…) Bu teşebbüsü laikler veya Marksistler yapmadı, kendini din ile tanımlayan bir grup yaptı. Bu açıdan en büyük darbe dinî ve millî değerlere vurulmuş oldu. (…)
Mesela darbe yiyen mefhumlardan biri ‘cemaat’ kavramı oldu. (…) Bu grubun sosyolojik etiketinden dolayı bu kavrama hücum edildi.
(…) Evet bu haltı işleyenler kendilerine cemaat diyorlar, doğru. (…) Hasılı nötr bir şeydir cemaat. (…)
Bir de hermetik dediğimiz yapılar var. Hermetik, dışa kapalı, içten beslemeli her gruba verilen isimdir. (…)
Peki, tarikatlar niye vardır? Bize göre olmaması mümkün değildir. (…)
Tarikat, seyr-i süluk (inisiyasyon) gayesini hedef almış, belli bir silsileden gelerek yetişmiş, sadece zahirî değil, manevî olarak da kendisine bir vazife verilmiş şeyhin denetiminde yapılan eğitime, din eğitimine denilir. Kesinlikle din dışı bir eğitim değildir tarikat eğitimi. (…)
Bu mânâda bu yapıya asla bir tarikat diyemediğimizi belirtelim. (…) Cemaat Amerika’ya gidince bu sebeple çok ciddi ontolojik, varoluşsal kriz yaşadı. Önce ‘The Group’ oldular, anlaşılamadıklarını düşününce ‘Hizmet’ oldular, yani ‘Service’. (…) Büyük kriz yaşadılar, kendilerine bir yer aramaya başladılar ve sufizmi orada daha çok dile getirmeye başladılar. (…) Yani tasavvufî geleneğin kavramlarına sığınarak meşruiyet elde etmeye çalışmak.
(…)Sufî ile oturduklarında sufî oldular, selefî ile hasbihal ederken selefî oldular, tüccarla tüccar, hacıyla hacı… Tasavvufsuz bu işlerin yürümediğini anladılar. Fakat ‘ben tarikatım’ da diyemediler. (…)
Bunların en belirgin vasfı bukalemunvâri oluşları. (…) Oportünist, pragmatist ve Makyavelist olmaları bundandır. Güç neredeyse oraya meyletmişlerdir. (…) Ama bütün planların üzerinde Allah’ın bir planı var. (…) Allah buyuruyor ki, ‘Ben kırık kalplerleyim.’ Kırık kalpler ne demek? Bazen senin ehemmiyet vermediğin, sosyolojik mânâda etiketli olmayan, holdingi olmayan, siyasette bakan düzeyinde olmayan, yani sıradan bir adam da Allah’ın adamı olabilir. (…) Ama cemaat, sürekli ikbal peşinde olduğu için hep toplum içerisindeki yüksek noktaları, seçkinleri hedefledi. (…)
(…) Demek ki buradan şu sonuç çıkıyor: Mesele salt kümülatif anlamda bilgi sahibi olmak değil. ‘Şeytan 104 kitabı ezbere bilirdi’ denilir, yani cahil değil. (…) Benim Fetullah Gülen analizim onu tanıyabildiğim kadarıyla (ki hiçbir zaman cemaatinden olmadım ama bu tür kişiler üzerine çalışmış biri olarak söylüyorum) ilmi olup şahsî nâkısalarından dolayı sahip olduğu ilmi hedefinden saptırarak kullanmış bir âlim tipidir. Ben olayı psikopatolojik bir seviyede ele alıyorum.
(…) Yani problemli bir kişilikle karşı karşıyayız. (…)
(…) Ama eğer siyasî bir parti kurmayıp birtakım mevcut yapıların içerisine Truva atı gibi sızmalar yaparak adamlarını yerleştirirsen buna trojan denir. (…)
Senin bu hareketini o ülke hakkında emelleri olan ve o ülkenin eklemlerine sızmak için çaba sarf edip de karşı tedbirlerden dolayı çok zorlanan dış güçler sahiplenir ve kullanmaya başlar. Sen de bu vatan hainliğinin bir parçası olursun. (…)
17-25 Aralık hadiselerinden sonra Recep Tayyip Erdoğan ile ipler kopunca bunlar telaşa kapıldılar. (…) Tek imkân Silahlı Kuvvetlerdeki adamlarını kullanmaktı ve böyle bir operasyona kalkıştılar. (…) Bu adamların 200’e yakın amiral, albay ve generalden meydana gelen darbeyi ellerine yüzlerine bulaştırmaları da, ne kadar kabiliyetsiz olduklarını gösteriyor.
(…)
Evet, bu darbe Türkiye siyaset mekanizmasına vurulmak niyetiyle harekete geçti ama sonuçta daha çok ilahiyat veya Diyanet zihniyetine darbe vurdu kanaatindeyim. Din şûrasına katıldım. Tek kelimeyle irkildim. Bazı ilahiyatçılar çıktı, ‘cemaat’ mefhumunu sorguladı. (…) İslamın teslimiyet demek olduğunu unuttular. (…)
Aslına bakılırsa 1920’li yıllardan beri geleneğimizi yitirdiğimiz için fikrî bakımdan omurgası kırılmış en önde gelen kesim ilahiyatçılardır. (…)
Geleneğe dayanmayan bu nevzuhur hoca tipleri ister istemez yeni pozitivist rejimin mahsulüdür. (…) Gelenekte tekke eğitimi medrese sonrası yüksek lisans ve doktora mesabesindedir. (…) Ancak bu yapı yıkılınca ister istemez, kendinden menkul hoca, şeyh, vaiz ve din adamları çıktı ortaya.
(…)
Fırsat bu fırsattır deyu İbn Arabi’ye, Mevlânâ’ya saldıran bazı ilahiyatçılara iş çıktı. Bu insanlar halkta hiçbir karşılığı olmayan kişiler… (…) İlahiyat ve Diyanet camiası bu şekilde olduğu sürece FETÖ benzeri yapıların ortaya çıkmaması mümkün değil. (…) Niye kimse FETÖ bir fıkıh hareketidir demiyor? Kendisinin Siyer bilgisi bütün vaazlarında ana sohbet konusudur. Niye kimse bu hareket bir Siyer hareketidir demiyor? (…) Hal böyle iken getirip tasavvufa yamamaya çalışan ilahiyatçılar hiç dürüst davranmıyorlar. El insaf!
(…) Milletimizin buna çok dikkat etmesi gerekir. Çünkü cemaatler ve tarikatlar ontolojik olarak olması gereken şeylerdir. Dünya var oldu olalı olmaması mümkün olmayan unsurlardır.
(…) Türkiye’de radikal laikler ile kripto Vehhabîler el ele vererek dini maneviyatsızlaştırdılar. (…)
(…) Bugün darbe teşebbüsünü yapan üst akıl Sünnî dünyanın en güçlü ülkesi olan Türkiye ile Şii dünyanın en güçlü ülkesi olan İran’ı da yerle bir etmek istiyordu. Saddam, zamanında söylemişti: ‘Ben İran’a saldırma niyetinde değildim. Beni siz itelediniz, teşvik ettiniz. Para vereceğim dediniz, niye vermediniz?’ 8 yıl boyunca İran’a saldırttılar. Aynı şeyi bize yaptıracaklardı. (…)
Bunlar dinlerarası diyalog yaptılar ama mezheplerarası diyalog yapmadılar. Neden? Çünkü niyet safi değil, dinî değil. Başka menfaatler var. Kâfirlere yaranarak bir yerlere gelmek istemek var. (…)”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked