“Bir ekrana gömülmüş vaziyette” yaşamak…
Bu gün gazetelerde en dikkatimi çeken ve etkileyici bulduğum iki yazı var. İlki Gökhan Özcan‘ın “Kral çıplak, ya ahali?” başlıklı yazısı (Yeni Şafak). Diğeri Mevlana İdris‘e ait “Çocukları çok sevmek” başlıklı yazı (Karar). Sırasıyla bu iki yazıdan her birinin birkaç yerinden alıntılar sunacağım.
“Dünya üzerinde her an milyonlarca insan bir ekrana gömülmüş vaziyette yaşıyor. Televizyon, bilgisayar, tablet ya da telefon, pek bir farkı yok. Hepsi, en az herhangi bir uyuşturucu madde kadar bağımlılık yapıyor. ‘Bağımlılık’ kavramı hiç kimse için kolaylıkla alıp kabul edilebilecek bir kavram değil… Dolayısıyla hemen her gününün hiç azımsanmayacak kadar büyük bir bölümünü herhangi bir ekrana bağlı geçiren insanlar olarak hiçbirimiz kendimize bu kavramı yakıştırmıyoruz. (…) Evde, alışverişte, yolda yürürken, toplu taşım araçlarında, lokantalarda, okullarda, camilerde ve bulunduğumuz diğer her yerde gözümüzü ekranlara dikiyor, etrafımızdan tamamen kopuyoruz.
(…) Bir çeyrek asır önce inanılmaz bulduğumuz, delilik gibi gördüğümüz, bize saçmalık gibi gelen ahvali ile o fotoğraf, kabul edelim ki bizim bugünümüzün, bugünkü hayatlarımızın fotoğrafı…
(…) Mesela en yoğun mesai içinde olanlarımız bile iki iş arasındaki birkaç dakikalık boşluklarda hemen cebinden çantasından telefonunu çıkarıyor. Sıkış tıkış otobüs durağında, hastanede tahlil kuyruğunda, kırmızı ışığın yanmasını beklerken, hatta camide hutbe okunurken… (…)
İşin asıl endişe verici tarafıysa şu: Bu kadar büyük bir çoğunluk aynı illete tutulduğu zaman, illetin kendisi ‘normal’i temsil eder hale geliyor. Yani bağımlılık illetinin her türlü emaresinin bulunduğu ahvalimiz bize normal gelmeye başlıyor. (…)”
https://www.yenisafak.com/yazarlar/gokhanozcan/kral-ciplak-ya-ahali-2049118
“(…) Onların beslenmesine büyük önem veririz. Daha bebekken ağzına tıkıştırdığımız hazır mamalardan tutun, parası neyse verip her gün kanser satın alırız marketlerden. Almaz mıyız? Onkoloji servislerine bir bakmalı, kanser olma yaşı kaça düşmüş! Aa, neden acaba?
(…) Azaldılar. Her evde artık daha az çocuk var ve herkes onları çok seviyor. Bu sevgi o kadar boğucu ki başka bir yere gidiyor çocuklar, mesela ekrandaki “mavi balina”ya. Bir daha da geri dönmüyorlar bu bitmeyen hakikatsiz sevgiye.
En son 13 yaşında bir kız çocuğu öldü “mavi balina”dan. Daha iki gün önce de bir genç ölmek üzere sokağa fırlamıştı ki yapılan ihbar neticesinde yakalanıp hayata ‘döndürüldü.’
(…)
Yalnızca Avrupa ülkelerindeki kayıp (!) mülteci çocuklarla ilgili küçücük bilgi kırıntıları bile nasıl vahşi bir dünyada bulunduğumuzu, insan denen yaratığın raydan çıkması hâlinde hangi sınırsız canavarlıkları icra edebileceğini kafamıza kafamıza çakıyor.
(…)
Her anne-baba çocuklarına bir şey vermek ister, bazan her şeyi. Ama bunu hangi ölçüde ve doğrulukta başarabilirler, bu meçhul.
Her şeyi onların iyiliği için yaptığını söyler dururlar, ama bu hangi ölçüde gerçekleşir, bilinmez.
(…)
Çocuğu (artık bebekleri de) oyalamanın ve onların bizi rahatsız (!) etmesini önlemenin artık bilinen, yaygın ve çağdaş bir yöntemi var: Önlerine bir tablet koymak.
(…) Ama bendeniz şöyle düşünüyorum: Önüne tablet konan çocuk kendi ebeveyni veya ortamdaki diğer kişilerle iletişimin dışında kalmakta, ayrıca içinde yaşadığı dil gelişimi olmak üzere, çok sayıda sosyal ayrıntıya şâhid olma fırsatını kaçırmaktadır. (…)”
https://www.karar.com/yazarlar/mevlana-idris/cocuklari-cok-sevmek-9109
No Comments