“Biri çıkar ve derse hidayete ulaştım / Gaflettedir o, biliniz”

 

Muhyiddin İbn Arabî‘nin (m.1165-1240) Fütûhât-ı Mekkiyye adlı eserinin Prof. Dr. Ekrem Demirli tarafından günümüz Türkçesine çevirisi yapılarak yayınlanmış (Litera Yayıncılık) ciltlerinden 15. sinden, ilki başlığı oluşturan (s.100), bazı alıntılar:

İlk alıntı olan ve başlığı oluşturan darbımesel Hz. Peygamber’in ‘Nice giyinik vardır ki, çıplaktır.’ hadisinde dile getirilir.

Hz. Peygamber ‘Seni hayrete düşürürsem, kendime ulaştırırım’ münazelesinde şöyle buyurur: ‘Ben senin övgünü yerine getiremem.’ (s. 101) Bu makam, hayretin yüceliği ve izzeti makamıdır. Hz. Ebu Bekir aynı münazelede şöyle demiştir: ‘İdrake ulaşmaktan âcizlik bir idraktir.’ O da hayrete düşmüş ve ermiştir. Dolayısıyla Hak’ta hayrete ermek, Allah’a ulaşmanın ta kendisidir. (…) Allah’ı bilenlerin dört sınıf olduğunun öğrenilmesi: Birincisi Allah hakkında sadece nazarî düşünce yönünden bilgi sahibi olanlar. Onlar selbi, yani tenzihi benimseyenlerdir. İkinci sınıf, Allah hakkındaki bilgisinin tecelliden meydana geldiği kimseler olup tanımları ve sübûtu kabul edenlerdir. Üçüncü sınıf, Allah hakkındaki bilgilerinin müşahede ile nazarî bilgi arasında gerçekleştiği kimselerdir. (…) Dördüncü grup, bu üçünden biri olmadığı gibi onların dışında da değildir. (…) Hepsi de gerçeği olduğu durumda dile getirmiştir. İşte buradan hayret ortaya çıkar ve bu, sahipleri adına hidâyetin ta kendisidir. Kim hayretle kalırsa, hayrete düşer; kim hayretin varlığıyla beraber olursa, hidayete erer ve erer. ‘Allah hakkı söyler ve doğru yola ulaştırır.’ (s.101-102)

‘Kimi perdelersem ben perdelerim’ münazelesinin Bilinmesi (s. 102) bölümünden:

” ‘Senden önce gönderdiğimiz her peygamberi kavminin diliyle göndermiştik.’ (İbrahim, 14/4) Peygamber onlarla onların aşina olduğu kelimelerle konuşmuş, bir fiil gösterdiğinde geleneklerinde alışık oldukları fiilleri göstermiştir. Bu itibarla onların âdetlerinden birisi, aralarında yürüyen büyük bir insanı perdelemeleridir. Bunun mânâsı, onun önünde perdedar olarak durmaları demektir. Allah ‘Onların nûru önlerinde yürür’ (et-Tahrim 66/8) der. Bunun nedeni şudur: Büyük insan cemaatin önündeyse, tanınmaz ve ona saygı göstermeyi sağlayacak gerekçeler ortaya çıkmaz. Önüne perde çekildiğinde ise sıradan insanlar onu görmek için arzu duyar ve ona yönelirler, perdedarların saygınlığı hakkındaki bilgilerine göre kalplerinde saygı uyanır ve o kişiyi yüceltirler. Allah bir kulunu yüceltmek istediğinde, onu menzilinden ayırır ve hilatlar giydirir, isimlerini verir, yarattıkları içinde hükümdar yapar. (…) Dolayısıyla kulluk mertebesinden perdelenmiş olması gerekir. Ondan perdelendiği ölçüde Rabbinden perdelenir ve durumun böyle olması kaçınılmazdır. (…) Hüküm her durumda vakte aittir. Bakınız! Allah kendinden haber verirken ‘Her gün bir iştedir’ (er-Rahman, 55/29) buyurur. Öyleyse O vakte göre davranır. (…) Halife ev sahibinden daha büyük ve daha muteber olsa bile evin hükmü onun üzerinde etkili olmuş, hükümdarı yönetilen yapmıştır. Bakınız! Kulun varlığı -ki âlemi kastediyorum- Hakk’ın varlık (vermesi) ve yaratmasıyla ortaya çıkmıştır, çünkü hüküm O’na aittir. Bu nedenle âlemi bilmezken Allah hakkında bilgi sahibi olunmamış ve böyle biri âlemde ortaya çıkmamıştır. (…)” (s. 102-103)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked