“Biz Olarak, Bizler Olarak, Bizimkiler Olarak”
ALIN TERİ GÖZ NURU üst başlığı altında yukarıda alıntılanan başlıkla çıkan İSMET ÖZEL‘in yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.
“Osmanlılık bir millet gücü, Türk milletinin iktidarı olarak değil, Doğu Roma’nın yani Bizans’ın yerini alan yeni ve alışılmadık bir devlet gücü olarak ortaya çıktı. Müslümanlık idareyi, Müslümanlaşmış halkın idaresini benimsediği bir inanç şeklinde inşa etti. Sonuca kestirmeden varacağınız hatasını işleyip de Osmanlı hükümranlığı sırasında idare tarzına halkın yön verici bir etkisi olduğu fikrine kapılmayın. Halkın İslâm’dan anladığı devleti yoğurmadı. Sadece devlet gücünü üstlendiği halkın anladığı dini tecavüz edemedi. Yani devlet İslâm’ı tatbikat sahasına sokan bir güç olarak tezahür etmediği gibi İslâm adına konulan sınırları da aşamadı. Osmanlı devlet düzenini yürürlüğe sokan halet-i ruhiye Türk yönetimini kaba saba, bildiğinden şaşmaz, aykırılıktan geri durmaz bir iktidar tarzı olarak kendini dünyaya gösterdi. Yüzyılların bu ağırlığı hâlâ Türk milletinin omuzları üstündedir. Ortaya Batılılaşma çıktığından beri ağırlığı her on yılda daha da artan büyük Türk milletini önümüzdeki kısa zamanda çökertecek mi, yoksa Türkler kendi üstünlüklerini yerkürede göstererek yine yeni ve yine alışılmadık ölçüler mi getirecek? Küfre düşme tehlikesi hayatın idamesi uğruna her şeyi mübah görmekle baş gösterir. Hayatın idamesi derken yalnızca beşer ömrünü kast etmiyorum. Düşüncemin içinde devlet hayatının idamesi de yer almaktadır. Osmanlı devlet adamlarının korkusu gelir kaynaklarının kurumasından ibaretti. Türkler olarak hassasiyet göstermemiz gereken bazı hususlar var. Hıristiyanlığın XXI. yüzyılında küfre düşmekten sakınmak için bir yandan tarihte Türklüğün altında bir basamakta tebellür etmesine (billurlaşmasına) fırsat vermeyeceğiz. Önce Osmanlı geçmişimizin Batılılaşma çabaları bahane edilerek bilinçle karartıldığı hususunu açıklığa kavuşturmamız gerekir. III. Selim saltanatı sırasında devletin mevcûdiyetini koruması Osmanlı hükmü altında yaşayan insanların hayat kalitesinden daha önemli sayıldı. Bu önem her gün biraz daha titizlikle korunmaktadır.
Hayat kalitemizin üstünlüğünü işaret eden şey daha çok mala mülke tasarruf edebilmemiz değildir. Öyle olsaydı mali anlamda müflis Osmanlı Devleti’nin çöküş günlerinde Fransızlar ‘Riche comme des pachas‘ (Paşalar kadar zengin) demezlerdi. Tarih içinde küfre karşı sert tutum sergilediğimiz her seferinde kazançlı çıktık. Batılılaşma süreci boyunca yani kâfirlerin hayatına imrendiğimiz her seferde de felakete uğradık. Bugün Hıristiyan XXI.yüzyılında bütün rezâletlere rağmen elimizdeki koz yapay zekâ değil, şehitlik mertebesidir. (…) Ömrünün değerinin dünya nimetlerine ulaşmakla ölçülebileceğine inananlar küfür dairesi içinde kalır. Müslümanların içinde bulunmaktan hoşnutluk duyacakların bir iman dairesi olmalıdır. ‘Olmalıdır‘ diyoruz, zira I. Cihan Harbi elimizden toplum dayanışmasına yol açacak araçları aldı. II. Cihan Harbi ise dünya nimetleri hesabına bir gelecek inşa etmenin çocuksuluğunu gösterdi. Nakit gücüne direnilemeyen bir dünyada ne İtalyanlar Roma İmparatorluğu’na yeniden can verebilir, ne de yıldırım savaşlarına rağmen müstemlekelerini bile geri alamayan Almanlar bin yıllık hayat sahasını ele geçirebilirdi.
Sadakatimiz Kur’an-ı Kerîm’in bize açtığı yoldan başka bir yola hasredilmiş ise hem felâketten felâkete sürükleneceğiz, hem de Türk Milleti olarak, yok mesabesinde sayılacak, kendimize tarih sahnesinde bir yer seçemeyeceğiz. Yerküre üzerinde Türkler dışında milliyetiyle dinini birbirine perçinlemiş millet yok. (…) Birikmiş sermayenin sağladığı şartlar merkez-çevre farkından hâkimiyet üreten Dünya sistemine can verdi. “
No Comments