Bugün Ramazanın son günü, yarın Bayram
“Nerede o eski ramazanlar, bayramlar!” söylemini tekrarlama gibi bir niyetim yok. Alışılmışa rağbetten uzak olmak ruh hâliyle bu yazıyı kaleme almaya yöneldim. Yarın Bayram, yaşarsak idrak edeceğiz. Ne ki, bayram heyecanı, neşesi hissedilmiyor gibi. Olağanlık niteliyor durumda mübarek ayları da, gün ve geceleri de sanki. Neden böyleyiz, böyle bir ruh hâlini yansıtıyoruz? Heyecan, coşku, sevinç, ferahlık duymama sanki yaygın ve yerleşiklik kazanmış gibi. Hemen şu bir yılı aşkın zamandır dünya çapında süregelen ve etkisini kaybetmeyen salgın olayı akla gelmesin; zira o da bir belâ olarak insanlık durumumuza ilişkin bir gösterge olarak düşünülmeli.
Mutlu değiliz. Dinle irtibatımızın samimiyet, bağlılık, ilim, irfan yönlerinden eksiklikleri, yüzeysellikleri, şekilcilikleri olduğu her kendini dindar bilen kimselerce kabul edilmeyecek, dolayısıyla bu benim üzerinde durmak istediğim sıkıntılı duruma şâhitlikleri söz konusu olmayacaksa da ben bu konuda düşünce ve duygularımı yansıtmak üzere yazıyorum.
Çok zulüm oluyor yeryüzünde bu yüzyılda. Yaygın olan zulme karşı tavırlar zulmü ortadan kaldırıcı, zulm edeni zor duruma düşürücü anlamda etkili olmaktan uzak, yüzeysel ve âdetâ zulmün devamına yol açıcı mahiyette. Bu da insanların zulmü haksızlık olarak algılayıp sıradan bir tepki göstermelerine dahi sebep olmuyor. Zulüm olağanlaşmış; devletler ve milletler zulme tabir câizse seyirci ve kayıtsız kalır durumdadırlar.
Yaygın mutsuzluk ve karamsarlıkta zulmün rolünün büyük olduğunu düşünüyorum. “Zulm ile âbâd (mâmur, şen) olunmaz” diye bir söz vardır.
Tam da İsrail’in Kudüs ve Gazze’de yaptığı, yapmaktan bıkmadığı zulüm günlerindeyiz.
Ama zulmün her türünün yaygın ve etkili biçimde tanığı olmaktayız yıllardır yaşadığımız ülkelerde ve uluslararası ilişkilerde. İnsan fertleri olarak böyle olağanlaşmış ve yaygınlaşmış zulme duyarsız kalmak da, duyarlı olup bir şey yapamamak, seyirci kalmak da mutsuz olmak için yeterli sebep değil midir?
No Comments