Uncategorized Posts

İbn Arabî Düşüncesine Giriş / Şeyh-i Ekber

 

Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç‘ın SUFİ KİTAP’tan 1. Baskısı Kasım 2009’da çıkan, Nedim Tan (Yayına Hazırlayan), Zeynep Öztek (Editör), Kitaba Önsöz Müellife ait olmak üzere, 1995 yılında neticelenen Mahmud Erol Kılıç’ın Doktora tezinin ondört yıl sonra kitaplaştırılmış hali olan bu eserin birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

Benim bu söylediklerim mantıkî bir sisteme tâbi değildir” diyen İbn Arabî’nin sisteminden bahsetmek, “Evliyâ ve Enbiyânın yolu fikir ve nazarla değildir” diyen İbn Arabî için onun fikirleri demek, “Feylesoflar aslında kendilerinde olmayan bir takım görüşleri başkalarından toplayarak değişik laflar altında naklederler” diyen İbn Arabî için İslâm’ın kendi öz feylesofu tabirini kullanmak,ûd bazen ilm-i hakayık için metafizik kelimesini, meratib-i vücûd için ontoloji, keşf ve tecellî ile elde edilen maârif için epistomoloji, seyr-i sülûk için psikoloji tabirlerini kullanmak hep meseleyi modern zihni oluşturan kavramlar aracılığıyla anlatabilmek ihtiyacından doğmaktadır. Özellikle, mesleğin yabancısı olmayan irfân sahibi okuyucunun bunları, mevcut anlayışın içini doldurduğu fikrî ve ideolojik manâlarından soyutlayarak adetâ sırf birer terim olarak görmesi halinde bu mahzuru hafifletebileceğini ümid ederim. (…) En başta Vücûd terimi olmak üzere onun kullandığı birçok mefhum (kavram) ilk defa kendisi tarafından icad olunuyor değildi. Ne var ki o, birçoğunun beşeriyet elinde oynana oynana kaymış semantik (anlambilimsel) manâlarını bulup çıkardı ve bunlara yeni manâlar yükledi, yeni ruhlar üfledi. Zira ona göre sûretler, kalıplar ihtilaf eder ama manâ birdi.

FÎHİ MÂ FÎH’de Altmışbirinci Fasıl’dan alıntılar

 

“Bazı kimseler muhabbet, mûcib-i hizmettir (hizmet gereğidir) derler. Oysa bu böyle değildir; belki mahbûbun meyli gereken hizmettir. Eğer mahbûb, muhibbin hizmetle meşgûl olmasını isterse, muhib hep hizmet eder; ve eğer mahbûb hizmet istemez ise, muhibbin hizmeti terk etmesi münâfî-i muhabbet (muhabbete aykırı) değildir. Nihâyet eğer o hizmet etmezse, o muhabbet ona hizmet eder; belki asl olan muhabbettir, hizmet ise fer’dir. Eğer, yen hareket ederse, elin hareketindendir; yoksa elin hareketi ile, yenin de hareketi gerekmez. Meselâ bir kimsenin büyük cübbesi vardır; içinde hareket eder; ve cübbenin taharrük etmemesi (oynamaması) câizdir. Yoksa cübbeyi tahrîk eden olmadıkça, cübbe oynamaz. Bazıları cübbeyi bir şahıs sanmışlar ve yeni, el tasavvur eylemişlerdir. Bu el ve ayak, yen ve çizme başka el ve ayaktır. Filân filânın elinin altındadır ve filanın eli bu kadar şeye erişir ve filana söz el verir derler. O el ve ayaktan garaz kat’an bu el ve ayak değildir. Nasıl ki arı balmumunu bal ile toplayıp gitti ise, o emîr geldi ve bizi toplayıp gitti. Zîrâ onun varlığı evvelen şart idi; sonunda bakası şart değildir.

Duyan, herkesi işiten…

 

Prof. Dr. Ekrem Demirli’nin Esmâ-i Hüsnâ / Allah’ı İsimleriyle Tanımak adlı kitabının (fikriyat) es-Semi` başlıklı yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

(…) Bu ilâhî isimler hakkındaki şuur sayesinde ahiret hayatı daha önce değindiğimiz üzere yeryüzüne taşınmış, dünya ile ahiret arasındaki aşılmaz mesafe ortadan kaldırılmış, zaman ve mekân bu isimlerle “dürülmüş” ve bu sayede ölümle irtibatlı bir hayat anlayışı ortaya konulmuştur. (…)

Özgür Özel itici bir siyasetçi!

 

Elini kolunu sallayarak, parmağını göstererek, kötü bir ses tonuyla konuşan CHP genel başkanı Özgür Özel kadar itici bir siyasetçi güncel siyaset ortamında zor bulunur. Hele CHP’nin geçmişindeki liderlerine, Bülent Ecevit’e, Deniz Baykal’a göre bu konuşma tarzı ve duruşuyla bir talihsizliktir CHP için ve bu partiye gönül verenler nâmına.

Barbar-Modern- Medenî / Medeniyet Üzerine Notlar’dan bazı alıntılar

 

Ey mösyöler! Din varken terakki mümkün olamayacağını siz nerden bildiniz? Acaba tâbi olduğumuz mezhebin ahkâmından hiç haberiniz var mıdır? Bizde indallâh ve indennâs her fiilden mes’ul olan hükümet erbâbını papalar gibi masum mu kıyas ediyorsunuz? Ulemayı papazlar hükmünde mi tutuyorsunuz? Neden korkuyorsunuz? Hıristiyanlara zulüm etmekliğimizden mi? Bilin ki dinimizin hükümlerine göre hukukça herkes müsâvidir. Düşünün ki İspanyollar Gırnata’yı aldıkları zaman halkı din değiştirmeye zorlama ile ateşlere yaktılar. Biz İstanbul’u aldığımız vakit her mezhep sahibine âyin icrası için kâmil anlamda izin verdik. Diyorsunuz ki, Asya’da bu kadar milyon nüfus çürüyüp duruyor; İslâm’ın kurallarında ne kadar itibar olduğu bundan bilinir. Bilmiyorsunuz ki, halkın çürümesi, o kurallara uyulmadığındandır. Düşününüz bir kere, Romalıların inkırazından (tükenmesinden) sonra âlemde medenî mesâiri (ateş küskülerini) yerinde bırakan İslâm değil midir? İslâmlığın siyâsî hükümlerinde terakkiye engel olacak bir şey yoktur. (dipnot: Hürriyet gazetesi no 11, nakleden: Kâmuran Birand., Aydınlanma Devri Devlet Felsefesinin Tanzimatta etkileri (Ankara:Son Havadis Matbaası, 1955), s.43)

Alınız ilmini Garbın, alınız san’atını;
Veriniz hem de mesâinize son sür’atini. Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız; Çünkü milliyeti yok san’atın, ilmin; yalnız, İyi hâtırda tutun ettiğim ihtârı demin; Bütün edvâr-ı
terakkîyi yarıp geçmek için, Kendi “mâhiyyet-rûhiyye”niz olsun klavuz. Çünkü beyhûdedir ümmîd-i selâmet onsuz. Mehmed Akif Ersoy, Sebîlürreşâd, 1339, s.250.