İbn Arabî’nin Varlık’a dair Görüşleri Ve Kaynakları
” Size rahimlerde dilediği gibi şekil veren O’dur. ” (Âl-i İmrân, 3/6) “Rahimlerde bizi şekillendirmesi doğrudandır. Çünkü şekil vermeyi kendine izâfe etmekte, başkasına değil. Dilediği gibi demek ise sûret ve tasvirden dilediği çeşidiyle demektir. Musavvir olan O’dur, melek değil.” Bunun iş’ârî (bildirmeyle ilgili) anlamı ise şudur: “Rahimler, hayâle teşbihdir (benzetmedir). Mütehayyilât (hayâl olunanlar) da onlarda gerçekleştirdikleri mânevî nikâh ve dölleme ile diledikleri şekilleri kazandırırlar. Allah da, hangi sûreti taşımak istiyorsa anlam rahmine onu açar… Hayâl, kendinde sûretlerin zâhir olduğu rahimler gibidir. (dipnot: el- Fütûhât, II/65; 406; III/85.)
2- “Vefat ânında nefisleri Allah öldürür.” (Zümer, 39/42 – De ki sizi, bu iş için vekil kılınan melek öldürür.” (Secde, 32/11) Bâtında nefisleri alan Allah Teâlâ fakat zâhirde ise melek olmaktadır. Sûfîlere göre ise zâten buradaki melek (Azrail) de yine Allah’ın el-Mümît isminin mazharından başka bir şey değildir.
3- “Kullarından sâdır olan tevbeyi kabul etmekte, sadakaları almakta olan ancak Allah’ın kendisidir ve hakikatte Tevvâb ve Rahîm yalnız o Allah’tır.” (Tevbe, 9/104)
“Kul Allah’a Tevbe için müracaat ederse Allah da o kulun bu müracaatına kabul ile cevap verir. O, isyanı kabul etmeyip tevbeyi ve itaati kabul eder. Bu O’nun kullarına olan merhametindendir. Çünkü O eğer isyanları da kabul edecek olsaydı bunların O’nun katında tıpkı itaatlerin olduğu gibi bir hazret-i müşahedeleri olması gerekirdi ki Hak oradan müşâhede edilebilsin. Hak ise, kullar tarafından ancak kabul ettiği şeyden müşâhede edilir. O da ancak tâati kabul edeceğini söylemektedir. Kullar da, ancak sevgililerinde güzel şey görmek isterler. Hak sadakaları da alır. Ama vekâleten. Onları alır, bakımlarını yapar çoğaltır. O, onlara olan rahmetinden dolayı kendinden feragat ederek bir topluluğun hakkını gözeten vekil olur. ‘Daha sadaka, isteyenin eline düşmeden Rahmân’ın eline değer‘ hadisi de buna işarettir.” (el-Fütûhât, IV/302)
4- “ Şimdi bana ekmekte olduğunuz tohumdan haber verin. Onu siz mi bitiriyorsunuz yoksa biz mi ?” (Vâkıa, 56/63-64) (Elbette ki biz bitiriyoruz, siz değil!) mânâsındadır.
5 – “Bunlar Allah’ın âyetleridir ki, onları sana hak olarak okuyoruz.” (Bakara, 2/252) “Kur’ân’ı o çok esirgeyici Allah öğretti.” (Rahmân, 55/1,2) Halbuki zâhiren Paygamber Efendimiz’e Kur’an’ı okuyan Cebrâil’dir. Burada o Allah’ın el-Mütekellim isminin mazharı olmaktadır.
6- “İçtiğiniz suya dikkat ettiniz mi? Onu bulutlardan yağdıran siz misiniz yoksa biz mi?” (Vâkıa, 56/68,69) Zâhirde gökten yağmuru indiren bulutlardır ama işin bâtınında, havada su buharının yoğunlaşması vesilesiyle, yine Allah’tır.
7- “And olsun sizi imtihan edeceğiz. Tâ ki içinizden mücâhidleri, sabır ve sebât edenleri bilelim.” (Muhammed, 47/31) İbn Arabî bu âyeti şöyle tefsir eder: “Cenâb-ı Hak, işin ne hâl üzere olduğunu bilmekle beraber, bu âyetle kendi nefsini ilim yönünden müstefid (istifadeli) kıldı. Allah Teâlâ’nın kendi nefsi için nass ile bildirdiği bir ilmin inkârına imkân yoktur. Şu halde Allah zevkî ilimle mutlak ilim arasını ayırmış oldu. Demek oluyor ki zevkî ilim, rûhânî ve cismânî kuvvetlere bağlıdır… Nisbetler, kendi zâtlarıyla bilinirler. O, bütün nisbet, izâfet ve sıfatlara sahip olan tek varlıktır.” (Fusûs, 189) (…) “