Uncategorized Posts

Fiil Hastalıklarının Açıklanması

 

Fiil ve davranışlardaki hastalıklar, bir fiili topluluk içinde yapmanın -söz gelişi namaz kılmak gibi- yalnız yapmaktan daha güzel olmasıdır. Hz. Peygamber böyle biri hakkında şöyle der: “İşte bu, davranışıyla Rabbini kandırmaya çalışan biridir. Namazını toplulukta güzel kılarken yalnız kıldığında kötü kılar.” Bu, nefs hastalıklarının en büyüklerindendir. İlacı ise, “Allah’ın gördüğünü bilmez mi ?” (el-Alak 96/14) âyetiyle “Sizin gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilir” (el-En’am 6/3) âyetleridir. Bir rivâyette “Allah kendisinden utanılmaya daha lâyıktır.” denilir. Böyle âyet ve hadisler, bu hastalığın ilacıdır. Bu hastalığın başka bir ilacı da terkibi belirsiz olup, davranışı güzel yapmayla insanın bilgisize öğretmeyi ve gâfile hatırlatmayı amaçlamasıdır. Başka bir hastalık ise, insanlardan dolayı amelî bırakmaktır. Böyle bir davranış, sûfilere göre riya iken insanlar için amel yapmak Allah ehlinin büyüklerinin nezdinde -riya değil- şirkin ta kendisidir. Bunun ilacı ise,“Sizi ve amellerinizi yaratan Allah’tır (es-Saffat 37/96) ve benzeri âyetlerdir.

“Fiil Hastalıklarının Açıklanması”

 

Fütûhât-ı Mekkiyye 8. Cild, s. 151, VASIL başlıklı, bu yazının da başlığını alıntı olarak teşkil eden başlık altındaki bölüm alıntı olarak bu yazıyı oluşturacak.

Fiil ve davranışlardaki hastalıklar, bir fiili topluluk içinde yapmanın -söz gelişi namaz kılmak gibi- yalnız yapmaktan daha güzel olmasıdır. Hz. Peygamber böyle biri hakkında şöyle der: “İşte bu, davranışıyla Rabbini kandırmaya çalışan biridir. Namazını toplulukta güzel kılarken yalnız kaldığında kötü kılar.” Bu, nefs hastalıklarının en büyüklerindendir. İlacı ise, “Allah’ın gördüğünü bilmez mi ? ” âyetiyle (dipnot:”Allah’ın gördüğünü bilmez mi ?” el-Alak (96/14) âyetiyle “Sizin gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilir (el-En’am 6/3). Bir rivâyette “Allah kendisinden utanılmaya daha lâyıktır.” denilir. Böyle âyet ve hadisler, bu hastalığın ilacıdır. Bu hastalığın başka bir ilacı daha vardır, fakat terkibi belirsizdir. Bu ilaç, davranışı güzel yapmayla insanın bilgisize öğretmeyi ve gâfile hatırlatmayı amaçlamasıdır. Başka bir hastalık ise, insanlardan dolayı amelî bırakmaktır. Böyle bir davranış , sûfilere göre riya iken insanlar için amel, Allah ehlinin büyüklerinin nezdinde -riya değil- şirkin ta kendisidir. Bunun ilacı ise, “Sizi ve amellerinizi yaratan Allah’tır” (es-Saffat 37/96) ve benzeri âyetlerdir.

Fütûhât-ı Mekkiyye 10. Cild, 270.Bölüm’den alıntılar

 

“Allah seni kendinden bir ruh ile desteklesin; bilmelisin ki, nebîlerden bu menzile ulaşanlar dört kişidir: Hz. Muhammed, Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. İshak. Velîlerden ise iki tanedir: Hz.Peygamber’in torunları Hasan ve Hüseyin! Bununla birlikte zikredilen bu isimlerin dışındaki (velî ve nebîlerin de) imamlıktaki mertebesine göre bu menzilden belli bir payı vardır.

Bilmelisin ki, kutuplar ve sâlihler belli isimlerle adlandırılmış olsalar bile, bu mertebede ancak ‘kulluk’ ile kendilerini yöneten isme çağrılırlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur: ” Allah’ın kulu O’na ibadet için ayağa kalktığında…” (el-Cin 72/19) Böylelikle, babası kendisini Muhammed veya Ahmed diye adlandırmış olsa bile, onu Abdullah (Allah’ın kulu) diye adlandırmıştır. Öyleyse kutup her zaman bu birleştirici isme tahsis edilmiştir. Bu yönüyle o, bu mertebede Allah isminin kuludur.

Ey başkasına öğreten adam!

 

Kendine bir şey öğretmez misin? Hasta ve zayıf için ilacı nitelersin / Onunla iyileşilir; sen ise hastasın / Görüyoruz ki, irşâdınla kalblerimizi ıslah etmektesin / Sen ise irşaddan yoksunsun / Önce kendinden başla, nefsini aşırılıktan sakındır / Bu işi tamamladığında, sen bir hakîmsin (bilge kişisin).

“Vücûd(Varlık) birdir; fakat büründüğü örtüler muhtelif ve pek çoktur.”

 


MUHYİDDİN İBNU’L-ARABî’nin FUSÛSU’L-HİKEM Tercüme ve Şerhi- III’den (Tercüme ve Şerh: AHMED AVNİ KONUK ; Hazırlayanlar: Prof. Dr. MUSTAFA TAHRALI- Dr. SELÇUK ERAYDIN) yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Muhyiddîn İbnü’l-Arab Füsûs’ta “Hak, ma’nâ yönüyle, görünür olan şeyin rûhudur. Böyle olunca Hak, Bâtındır; bundan dolayı Hakk’ın âlemin sûretlerinden zâhir olan şeye nisbeti, müdebbirin (tedbirlinin) rûhunun sûrete nisbeti gibidir.” diyerek Hakk’ın bir bakıma “âlemin rûhu” olduğunu ifade etmiştir.

Ahmed Avni Bey bu cümleyi şöyle şerh etmiştir: İlâhî isimler Zât’ın şe’nleridir. Zât’ın şe’nleri ise Zât’ın aynıdır. Zâhir ismi ilâhî isimlerden biridir. Bu zâhir ismi âlemin zâhir olmasnı gerektirir. Zîrâ mazhar, yani bir zuhur yeri olmaksızın bir ilâhî isim zuhûra gelmez. Bu bakımdan “Âlem Hakk’ın Zâhir ismi”olunca, Hak âlemin ”ayn”ı olmuş olur. Bu takdirde âlem Hakk’ın “sûreti” ve “hüviyeti” olmuş olur. İşte bu bakımdan Hak bütün aklî, hissî, rûhânî ve cismânî sûretlerden zâhir olan şeylerin, “ma’nâ” ve “hakîkat” yönüyle, rûhu olur. Hakk’ın âlemin rûhu olması demek, Hak bâtndır demektir. Şu halde âlemde zuhûr ve ma’nâda butûn Hakk’ın hüviyetidir. Hak hem zâhir olanın ve hem de bâtın olanın “hüviyet”i olunca, Bâtın oluşun Zâhir oluşa nisbeti, herhangi bir sûreti tedbîr eden rûhun o sûrete nisbeti gibi olmuş olur.