Değerli sözlerden birkaçı

 

“Çok yerinde bir teşhis ile İbn Arabî’nin de dediği gibi: “Olağan olanın içinde kalmak sûretiyle olağan olanın dışına çıkmaktadırlar.” (innehüm fî hârikü’l-âde fî ayni’l-âde) (dipnot: İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l- Mekkiyye, c. 3, s.36.)

Hâce Bahâeddîn Nakşbend’in şöyle dediği rivâyet edilir: “Bu tarîkatta, birçok ilhâma nâil olmada çok az bir ibâdet kâfidir.” (der în tarîka be endek amel futûh bisyâr est). (dipnot: Câmî, Nefehât, s. 387. Aynı şekilde, Melâmetîler de farz olan amelleri yerine getirmekle yetinirlerdi ve kendilerini halktan ayrı gösterecek halk arasında yaygın olan farz ameller veya tavsiye edilen amellerin ötesindeki her türlü amelden kendilerini uzak tutmuşlardır. (dipnot: İbn Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, c. 3, s. 35.)

Mutedil olma, temkinli olma ve halk arasında olmayı gerektiren bu uygulamalar, beraberinde bazı büyük sûfilere nisbet edilen hayranlık uyandıracak ve olağanüstü kerâmetlerden uzak durmayı da getirmekteydi. Aksine, bu tür olaylar zuhur etmesi halinde onu saklamayı tercih ederlerdi. Tam olarak kerâmet sayılamayacak olan bazı müşâhedeler ve rüyalar hariç, Hâce Bahâeddîn Nakşbend’in hayatına ait çok az olağanüstü kıssalar nakledilir. Hattâ konuşmalarından birinde, en büyük kerâmeti Hz. Peygamber’in sünnetini izlemek olduğunu ifade etmiştir. (dipnot: Salâheddîn Buharî, Enîsü’t-Tâlibîn, elyazma Bodleian Persian e 37, f 29b.) Melâmetîler ise, kerâmetlerden o kadar uzak durmuşlardır ki, bizzat bu uzak durmaları kerâmet olarak algılanmıştır. Çok yerinde bir teşhis ile İbn Arabî’nin de dediği gibi: “Olağan olanın içinde kalmak sûretiyle olağan olanın dışına çıkmaktadırlar.” (innehüm fî hârikü’l-âde fî ayni’l-âde.) (dipnot: İbn Arabî, el-Fütühâtü’l-Mekkiyye, c.3, s.36.

Daha önce de belirttiğimiz üzere, hem Melâmetîlerin hem de Nakşibendîlerin silsileleri Ebû Bekir’e (r.a.) dayanmaktadır. Bazı Nakşibendîler, kendilerinin Ebû Bekir’e dayanmalarını diğer tarîkatlara göre bir üstünlük olarak görmüşlerdir. Ancak, Hâce Bahâeddîn’e kendi silsilesi sorulduğunda kapalı bir ifade kullanmıştır: “Hiç kimse, silsile sâyesinde yüksek bir makama ulaşamaz.” (kesî ez silsile be câî nemîresed ). (dipnot: Câmî, Nefehâtü’l-Üns, s. 386) Bu sözün, silsileyi reddetmeyi veya onun değerini küçültmeği amaçlamadığı; aksine manevî yola girmede kesin ve doğru niyet sahibi olmanın önemine vurgu yapmayı amaçladığı düşünülebilir. Tanrı’ya doğru ilerlemenin bir güvencesi olarak manevî şeceresi de Melâmetî geleneğe yabancı bir kavramdır.”


No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked