Dergâh Yazıları Güldestesi kitabından “TAŞRALl’daki Son Hikâyelere Dair”
Muzaffer Civelek’in bu yazısından bazı alıntıların oluşturacağı bir yazı.
Nurettin Topçu’nun Taşralı isimli hikâye kitabındaki son dört hikâyesi (ki ölümünden aşağı yukarı yirmi yıl önce, 1955 gibi, kaleme alınmışlardır) Yıldırım’ın Huzurunda, Mahşer, Büyük Mahkeme, Ebedî Hayat başlıklarını taşımaktadır. Merhûm, ölümünden birkaç gün önce yanında bulunanlara hangi eserlerinin en çok beğenildiğini sorunca verilen cevaplardan başı ile yaptığı işaretle tatmin olmadığını belirtmiş; cevabı, Taşralı’nın sonundaki birkaç yazı diyerek bizzat kendisi vermişti.
Haksızlığı görüp de isyan etmeyenler, başkalarından hep hizmet bekleyenler, itibar görmek isteyenler, fitne çıkararak insanları birbirine musallat edenler, riyakârlar, bedenlerinin ve çıkarlarının peşinde koşanlar, hür ve hayran gönülleri yalanlarla dolduranlar dokunulmaz, maddesiz bir ateşle azap hayatına atılacaklardır. (…) İbadet insanı temizlemek içindi. (…) Büyük Mahkemede günahlarımıza karşı tartıda ağır gelecek olan ruhlarımızla yaptığımız ibadetlerle samimi nedâmetlerimizdi. Görünüşte tesbihi ve duası çok olmayan, lâkin her hâli dua, her sözü tesbih olan insanlar iltifata mazhar olacaklardı.
Kendi nefsi ile beraber gâfilleri ve zâlimleri de kurtarmak… Nurettin Topçu, bütün gerçek dindarlar gibi peygamberlerden tevârüs edilen ruhla kalemini, kelâmını, nefsini, hattâ bütün hayatını bu misyonun emrine sunmuştur. (…) Kalbinden kin ve intikam duygularını söküp atmakla, zâlimi affetmekle adâlet sahnesine en ileri hayrın hâlesini yerleştirir. Nitekim Mahşer’de merhamet idealine bağlanmış mazlumlar zâlimlerin hâline acıyarak ortaya atılacaklardır: “Yârabbi… ömrümüzün bütün ecrini bunlara bağışlıyoruz. Zâlimleri kurtar. Bütün bizim ruh nasibimiz onların kahrından, zulmünden gelen lûtfun eseridir… Eğer bizim kulluğumuzun senin ulûhiyetin üzerinde bir hakkı varsa, bunları kurtarmanı senden diliyoruz. Zira bunların zulmünü yaratmasaydın bizim kulluğumuzdaki tahammül ve teslimiyeti de yaratmış olmazdın.” (Mahşer) Büyük Mahkeme’de ateşe ve azaba uğratılan insanoğlunun hâlini gören refakatçi melek de aynı dilden konuşmaktadır: “Yarabbi … Hikmetin tecelli etti. Yalnız bir şey kaldı. Onu da sormama müsaade etmez misin? Senin af ve keremin bunların hepsine selâmet bağışlamağa yetmez mi?” (Büyük Mahkeme)
Bu sorunun cevabı, mümin kalbin aslâ terketmediği nihâî af ve şefaat ümidini yansıtır.
“Büyük Mahkemenin kuruluşundan sonra binlerce yıl geçecek… İlâhî adâlet tecellî edecek… Ve büyük Huzurda her şey susmuşken yükseklerden bir nida inerek bu sonsuz âlemi sanki kendi varlığında eritmek ister gibi sımsıkı kucaklayacak. Kâinâtın vücûduna (varlığına) sarılarak sıkacak. Rabbinin ismini oku! denildiği günden beri bu sahneyi bekleyen Peygamber, Allah’ın kullarını böyle kurtaracak. (Büyük Mahkeme)”
No Comments