Gündemi işgal etmekte olan konuya dair “devlet aklı” üzerinde duran bir yazıdan…
“(…) Asıl durum değerlendirmesi yapması gereken de bu ülkenin geleceği, içinden geçtiği süreç nedeniyle her kesimden insanımızı ilgilendirdiği için devlet denilen mekanizmadır. Olup bitenlerden devlet aklı dediğimiz müphem varlığın nerede, ne şekilde tezahür ettiğini merak edenler, ister istemez eğer varsa tüm bunlar neden yaşandı sorusunu sormakta haksız değiller.
Devlet aklını uzun soluklu stratejik bir bakış açısından ziyade taktiksel politikalara indirgeyeli çok oldu. Yer yer kurmay aklı da denilen uzun soluklu stratejiler üretmekten çok dar alanda taktik hesaplarla oyalanan bir tutum sergilenir; en azından bazı uygulamaların sonuçları böyle düşünmemizi gerektiriyor.
(…)
Türkiye’deki devlet aklının felce uğradığı “bin yıl sürecek” denilen postmodern darbe döneminde halkın değerlerine adeta savaş ilan edilirken halkın ordu ile arasının açılacağı, büyük halk kesimlerinin dışlanacağı uygulamalar devlet aklı adına devreye kondu. İşte tam bu süreçte içerde uzun zamandır işbirliği yaptığı, ölesiye devlete razı bir yapılanmanın, bir cemaatin liderini elden kaçırdı.
Bu süreçte devlet mekanizması kullanışlı bulduğu, belli akımların önünü kesmede bu yapılanma karşısında iki büyük hata yaptı. İlki cemaatin bir dış gücün yedeğinde küresel bir aktör olmasına göz yumdu, hatta yardımcı oldu. (…) Devletin izni ile Amerika’nın ve “beyaz adam” adına keşif kolu gibi işlev görecek bir projenin ihalesine talip olunması peşinen yerli özelliklerini yitirmesi anlamına gelecekti.
(…) Dünya görüşü, ideolojisi, inancı ne olursa olsun bir yapının lider kadrosunun müttefik bile olsa başka bir ülkenin denetimi altına girmesi her şeyden evvel güvenlik zafiyetidir. (…)
Sonuçta Amerika’da bir tür rehin tutulan bir yapının her tür operasyona açık olması şaşılası bir durum olamaz. Her felaketin ardında Amerikan parmağı arayanlar F. Gülen’in göstere göstere Amerika’ya rehin verilmesini nasıl açıklayacaklar? (…) Ama ne kadar yerli, milli iddialarda bulunursa bulunsun bir hareket dış bağlantılı ise onun toplum nezdinde hiçbir meşruiyeti kalmaz.
Yaşanılan süreçte başından beri tanık olduğumuz şey; devletle iş tutan bir yapının nasıl devletin elinden başka merkezlerin çekim alanına daha sonra da onun etkisine girdiği ve devletle çatışma noktasına gelişinin trajik öyküsüdür. (…) Bu sonucu hasıl eden politikalarda devlet aklı var mıdır, yahut hangi aşamada devreye girmiştir? Düşünmeye değmez mi?” (Akif Emre)
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
No Comments