Dini doğru anlamakta iddia sahibi görünen bir akademisyen ve köşe yazarının bir yazısından birkaç alıntı
“Gazali ilmi ikiye ayırır; tıp ilmi ve din ilmi; ilmü’l-ebdân ve ilmü’l-edyân. İlginçtir, insanlar bu iki alan kadar hiçbir konuda kafalarına göre ahkâm kesmezler. (…)
(…) Hadis/sünnet diye nakledilen bir bilginin gerçekten Resulüllah’a ait olup olmadığının tespiti âlimlerin/muhaddislerin görevidir. (…) Bize düşen ise onların söylediklerine ulaşmaktan ibarettir ve bugün bu çok kolaydır. Yani sanıldığı gibi, işin sahihi sakimine karışmış değildir.
(…) Yahya bin Maîn’in dediği gibi, hadisin bütün rivayetlerini bir arada düşünemezseniz onu doğru anlayamazsınız. (…) Çünkü dinin nasıl anlaşılırsa doğru anlaşılmış olacağını gösterme yetkisini Resulüllah’a bizzat Allah vermiştir. Artık onun vefatıyla bu iki kaynağın (Sünnete kaynak denmesi mecazendir, asıl ve tek kaynak vahiydir) Kur’an’a bağlı bir bütünlük içinde anlaşılması kalır. (Kur’an-ı Kerim ve ondaki muhkem ve muhkem olmayan ayetler kastedilerek:) Ama yorum ihtiyacı başladığı anda artık mesele bilenlerin/âlimlerin meselesi haline gelir. Eğer onlar Kur’an’da ve Sünnette var olan bir konudaki bir anlam üzerinde ittifak ederlerse bu ‘icma’ olur ve aksine bir düşünce/uygulama ya bidat ya da küfür sayılır. (…) Görüldüğü gibi, böyle âlimlere bu yetkiyi veren de yine bizzat Allah’tır. Çünkü Kuranıkerim’e göre dini bir konunun hükmünü ya bileceksiniz, ya de ehli zikir/müçtehit bir âlime soracaksınız. (…) Bu söylediklerimizle ‘Kuran İslamı’ diye bir isimlendirmenin de neye tekabul ettiği anlaşılmış olmalıdır.”
No Comments