“Dünya tarihi diye bir şey varsa orada Türkler merkezî yeri işgal ediyor. Çünkü sadece Türkler dünyaya gaza ile hayat bulan bir İslâm’ı hatırlattı.”
İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında “TÜRKLER OLARAK YERİMİZ NİÇİN DÜNYA SİSTEMİNİN ORTASINDADIR?” başlığıyla çıkan (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=133&KatId=79) yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamaların oluşturacağı bu yazının başlığını da söz konusu yazının ilk iki cümlesi teşkil ediyor.
“(…) Tarihe ancak kavimlerden, milletlerden, şirketlerden geçerek ulaşılabilinir. Çünkü hiçbir insan teki tarihe yukarıdan bakamaz. Yani tarihe insanı aşan bir gözle bakılamaz. (…)
Dünya ölçüsünde dönen bir dolap var; ama dünya tarihi yok. Niçin yok? Çünkü millî varlıklardan biri diğer millî varlıkları kendi bencilce çıkarları hesabına göre hizaya sokar. (…) Hatırlayalım: Millî menfaatten söz edebilmemiz için önce millî pazarı görmemiz şarttır. Yani bir millet kendi iç ilişkileri içinde bir refah seviyesi tutturmuş olmalıdır. Bir ekonominin iç ilişkilerinde sağlanan refah ancak o ekonomi dışından bir ilâve ile güvendedir. Bu hüküm bize müstemlekeciliğin nasıl olup da Batı Medeniyetini doğurduğunu öğretiyor. Küçücük bir Belçika’nın kocaman bir Kongo’su oldu.
Avrupa’yı bir tür medeniyetin muhafızlığına icbar eden yok olma korkusudur. Hıristiyan takviminin 1526ncı yılında Hıristiyan medeniyetinin kalkanı olarak bilinen Macarlar Mohaç Meydan Muharebesi’nde yenilince Avrupa aristokrasisi bir panik yaşadı. ‘Türkler yenilemez’ sloganı bütün Avrupa’da bir daha ve daha güçlü bir biçimde yankılandı. Neyse ki paniğe kapılmanın ömrü uzun olmadı. Türlü entrikalar sonucu İbrani-Hıristiyan gayri-Müslim ittifakı Lepanto dedikleri mevkide Türk donanmasını yakarak Türklere bir hezimet yaşattı. Vakıa Mohaç ’tan 45 sene sonrasına denk düşüyor. Türklerin İnebahtı hezimeti Avrupa’ya dünya hâkimiyeti konusunda bir ümit verdi. Artık bütün Avrupa’da ‘Türkler mağlup edilebilir’ sözü pervasızca söylenebiliyordu. (…)
Her ne kadar Türklere Akdeniz hâkimiyeti bırakılmadıysa da Kıbrıs adası 307 sene elimizde kaldı. (…)
Misak-ı millî Türklerin hikâyesini tam başladığı yere getirdi. Tarih sahnesine Allah’ın askerleri olarak çıkmıştık. Misak-ı millî demek Türk askerlerinin fiilen vaziyet ettiği topraklar demekti. Türkler ilki Bizans’ı çaresiz bırakarak XIII. yüzyılda, ikincisi İstiklâl Harbi’nin uç vermesiyle başlayan diyar-ı Rum’u dar-ül İslâm kılarak vatanlaştırma faaliyetinin altından yüzlerinin akıyla çıktı. Şimdi dönüp dolaşıp başladığımız yere mi gelmiş oluyorduk? Hayır. Hıristiyanlara mahsus 1973 yılında CHP düşmanlarının elinden din silâhını almak kastıyla başlatılan ‘siyasal İslâm’ inanılmaz sayıda insanı bir dolmuşa bindirdi. Türk milleti çok kısa zamanda gözlemleyemeyeceğimiz kadar çok vakıayı tecrübesine kattı. (…)
Biz Türklere millî tecrübe dedirten şey sadece İslamlaştırma hudutları içinde kalan şeydir. (…) Avrupa’nın ötekisi Haçlı Seferlerinden bu yana İslâm olarak, yani Türkler olarak bilindi. Gözden kaçan bir şey var: Devletin batılılaşma izleği Türklerin katledilmesine sebep olmakla kalmadı; dünyada yaşayan hiçbir millet Türk katliamına zihninde yer vermedi.
Türkler Avrupa’nın ötekisi olmaktan vazgeçemeyeceklerine göre ne yapacak? Millî tecrübeye geri dönmekten başka Türklerin elinde ne var? (…) Kapitalizmi yaşatan israftır. Çöple beslenen bir medeniyetten söz ediyoruz. Sıfır atık tabirini beğeniyorum. Ne yapıp yapıp kendimizi medeniyetin bir atığı haline düşürmekten kurtarmamız lâzım. ”
No Comments