“Eksantrik liderler mi? Değişen siyaset mi? (1)”
Bu başlık, M. Şükrü Hanioğlu’nun ikincisi de gelecek olan bu günkü (03.04.2016) yazısına ait. Yaklaşan ABD Başkanlık seçiminde Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerde süren adaylık yarışında bu iki partide birer ismin üzerinde duruyor (bu yazıda Donald Trump üzerinde ayrıntılı olarak duruyor, Bernie Sanders’in mücadelesine sadece değiniyor, onu da ayrı bir yazıda ayrıntılı olarak ele alacağı anlaşılıyor). Bu defaki seçim öncesi yarışın ve özellikle iki ismin üzerinde duruşunun sebebini, bu durumun “ülke siyasetindeki önemli bir değişimin görünür hale gelmesini mümkün kılmakta olduğu” şeklinde anlıyoruz.
Bu yazıdan bazı alıntılar:
“(…) Sadece ülke içi ve dışında şaşkınlık yaratan ifadeleri ve önerileri nedeniyle değil ‘genel yaklaşımları’ndan dolayı da ‘muhafazakâr’ olarak tanımlanamayacağı iddia olunan Donald Trump, Cumhuriyetçi Parti adaylık yarışını önde götürürken, kendisine ‘demokratik sosyalist’ sıfatını uygun gören Bernie Sanders, Demokrat Parti içindeki mücadelesini beklentilerin aksine sürdürmektedir.
Bu iki gelişme, Amerikan siyasetinde merkezin değişimi ve ‘Washington karşıtlığı’nın güçlenmesini yansıtmaktadır. Cumhuriyetçi liderlik ile sağ entelektüelliğin ‘muhafazakâr’ bulmadığı yaklaşımlar partinin tabanından beklenmeyen bir destek görürken, ana akım siyasetin suçlama sıfatı olarak kullandığı bir ûnvanı benimseyen Sanders, Demokrat Parti yörüngesinde ciddî bir değişimin gerçekleşmesine neden olmaktadır.
(…) Önde gelen Cumhuriyetçi entelektüellerin Trump’a yönelttikleri eleştiriler, onun ‘vülgerliğin ete kemiğe bürünmüş en uç biçimi’ olması, ‘davranış bozukluğu sınırlarında dolaşan bir olgunlaşmama’yı yansıtması ya da ‘geçmişte liberalleri desteklemiş bulunması’ türünden kişilik temelli suçlamaların yanı sıra muhafazakâr ideoloji ile uyumsuzluğunu da dile getirmektedir. (…)
Trump’ın kendisine ‘gerçek anlamda muhafazakâr ve Cumhuriyetçi’ olmadığı yolunda yöneltilen entelektüel eleştirilere verdiği yanıt şüphesiz sığ ve yüzeyseldir. (…) Fakat değişen siyaset neticesinde derinlikten yoksun böylesi bir muhafazakârlık, felsefî ilkeleri tartışan yaklaşımların önüne geçmiş durumdadır.
Trump’ın Amerikan muhafazakârlığının ağır topları tarafından dile getirilen sert eleştirilere verdiği sığ cevaplara rağmen sürdürdüğü ‘önlenemez yükseliş,’ ana akım siyasette yaşanan ciddî bir değişimi ortaya koymaktadır. (…)
Ortak paydaları zayıf grupların koalisyonu özgürlük kaygılarından uzak, ‘yasaklamacı’ eğilimleri güçlü ve ‘tepkisel’ bir ‘muhazafakârlık’ın şekillenmesine neden olmuştur. (…)
(…) O, Cumhuriyetçi partiye ‘ehven-i şerreyn’ olarak, ‘kerhen’ oy verenlerin ‘ideal’ siyasetçisidir.
Trump, yelkenlerini bunun yanı sıra, Ross Perot’nun 1992 ve 1996 seçimlerinde dile getirdiği türde bir ‘Washington aleyhtarlığı’ rüzgârıyla da doldurmaktadır. (…)
Amerikan siyaseti uzmanları, Trump’ın Cumhuriyetçi Parti adaylığını kazansa dahi başkan olabilme şansının fazlasıyla düşük olduğunu vurgulamaktadır. Buna karşılık onun şaşırtıcı yükselişini kullandığı ‘eksantrik söylem’e bağlamak yanıltıcı olur. Trump ana akım siyasetin bir kanadındaki önemli dönüşümün ete kemiğe bürünmüş halidir. Siyasetin diğer kanadı da kapsamlı bir dönüşüm geçirmektedir; o da ayrı bir yazıda ele alınacak önemdedir.”
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
No Comments