“En güzel isimler Allah’a aittir.”(el-A’raf 7/180)
Birle ilahını, tüm fiiller Allah’ın / Unutma sakın, görmezden gelme
Şirkten sakın, şirk eksiklik / Otoritesini giydirir sana, senden başka var olan bir şey değil o / ‘Başka’ varlığı olmayan bir şey / Sâbit dur, senin evin ilga (kaldırma) edilmez ve yıkılmaz Büyük bir lezzeti var onun yine de Cinsellik hazzı gibi bütün uzuvlarımızı kaplar Allah biliyor ki zikrettiğim mısralarda / Doğru sözler söylemekteyim, Allah, Allah!
Bu mertebenin sahibi -isim kastedildiğinde- Abdulvahid diye isimlendirilirken sıfat kastedildiğinde- Abdulahad’dır. Bu itibarla vahdaniyet, ahadiyetin bir’de -yani vahid’de- bilfiil bulunmasıdır. Bu durumda o ahadiyet olmadığı gibi Vahid (bir) de değildir. Bu durum cismaninin cisim olmamasına benzer. Cismani cisimde bulunmakla varlığı ortaya çıkan bir şey veya bir cevherdir; cevher bulunduğu mahal cisimler olan ve sıfatların kendisiyle bilfiil var olduğu şeydir. Ruh ve ruhani ilişkisi de öyledir. O halde vahdaniyet ahadiyet ile vahid arasındaki gerçek bir bağ ve nispettir. Bir şeye ‘bir’ denilmesi onun zâtından kaynaklanabilir; böyle bir şey bileşik değildir. ve bu durumda (bir) şeydir. Bileşik ise ‘şey’ diye isimlendirilmez ve iki şey veya bileşikliğin ulaşacağı sayıya göre şeyler olabilir. Bu sayede eşya (şeyler) meydana gelir. Bununla birlikte onun hakkında ‘toplamın birliği’ ve ‘terkibin birliği’ nedeniyle ‘şey’ denilebilirken toplamdaki her bir şeyin birliği bakımından ‘bir’ denilmez. Bazen bir, bir şeyin mertebesidir. Allah ulûhiyetinde bir olandır, demek ki Allah mertebesi bir olandır. Bu nedenle bize kendisinden başka ilah olmadığını bilmemizi emretmiş, genel olarak zâta ilişkin bir bilgi vermemiştir. Zâtın mutlak birliği akılla bilinir. Fakat varlıkta her yönden bir olan biri var mıdır, yok müdür? Bu husus üzerinde durmak gerekir. Kadîm veya hâdis olmak üzere, her şeyin birliği, hiç kuşkusuz akılla öğrenilir ve biraz aklı ve doğru düşüncesi olan kimse bu konuda itirazda bulunmaz. (…) Bir varlık bulunacağı herhangi bir mertebeden yoksun kalamaz. Bu itibarla her şey, ya müessirdir (etkindir) veya tesire konu olan (müesser-fih) veya her ikisi ya da onlardan birisi değildir. Müessir faillik mahalli iken müesser-fih edilgenlik mahallidir. (…) Bu itibarla tesirde müstakil bir şey yoktur. Çünkü tesiri kabul edenin kendisine tesiri olduğu gibi müessirin de onda bir tesiri vardır. Münfail olan kendisine etki etmeyi talep etmesi bakımından onu talep edici değildir. Böylece talep edilen şey ondan talep ettiği şeyi meydana getirir. Bu ise mümkünün vacibe ve faile tesiridir. Çünkü onu fiile zorlamış, o da fail olmuştur. Âyette ‘Bana dua ettiğinde duasına karşılık veririm’ (el-Bakara 2/186) denilir. Burada istek ve dua icâbetin sebebidir. Bununla birlikte kendinde herhangi bir yeni durum ortaya çıkmaz, çünkü Allah hâdislerin bulunacağı bir yer değildir.
Burada nispetlerin varlığını ortaya koymuş olduk. Nispetler, şeriat tarafından ‘isimler’ diye ifade edilmiştir. Her ismin kendine mahsus bir manâsı vardır. Hakk’ın zâtına nispet edilen bu manâ kelamcılara göre sıfat diye isimlendirilirken muhakkiklere göre ‘nispet’ diye isimlendirilir. Bundan dolayı varlıkta her bakımdan bir olan bulunmadığı gibi bütün yönlerde de bir olan bulunur ve bunun böyle olması kaçınılmazdır. Sonra bir ile ahad (mutlak bir) arasındaki nispetin aklî anlamına göre nispetler meydana gelir. Çünkü nispetler birbirlerinden ayrışırlar: İrade nispetiyle kudret nispeti, kelamla hayat ve bilgi nispetleri birbirinden farklıdır. (…) Bütün bunları nispet veya isim veya sıfat kabul edebilirsin.En doğrusu isim olmalarıdır; çünkü şeriat, Allah hakkında sıfat veya nispt’i kullanmamış, isim tabirini kullanarak şöyle demiştir: “En güzel isimler Allah’a aittir. ” Bu isimler nispetlerden ibârettir. (…) Her şeyin kendine mahsus bir birliği (ahadiyet) vardır ve bu sâyede ona ‘bir’ denilir. Ebu’l-Utahiyye şöyle der: Her şeyde ona ait bir âyet var / O’nun bir olduğunu gösterir (FÜTÛHÂT-l MEKKİYYE / Müellifi: Muhyiddin İbn Arabî, Çeviri: Ekrem Demirli, 17. Cild, TEVHİD MERTEBESİ/ el-Vahid, el-Ahad İlahi İsmi bölümünden alıntılar)
No Comments