Evrim Risalesi’nden (Ketebe/Ömer Türker Kitaplığı) bazı alıntılar

 

“Bu kitapta evrim teorisinin kapsamlı bir anlatısı hedeflenmediğinden tartışmayı mümkün kılacak şekilde icma edilen (toplanan) görüşler esas alınmıştır. Bu sebeple başlangıçta oldukça muhtasar (kısaltılmış) şekilde evrim teorisinin bir anlatısı verilmiş, ardından İslâm düşünce geleneklerinden hareketle teorinin temel iddialarının ayrıntılı bir tahliline geçilmiştir. Kitabın Türkiye’de hem genel olarak İslâm düşüncesinden hareketle çağdaş sorunları ele alma yolundaki araştırmacılara hem de özel olarak evrim teorisinin daha isabetli bir zeminde tartışılmasına katkı sağlamasını diliyorum. (…). (Ömer Türker’in kitaba ÖNSÖZ’ ünden)

“(…) Medeniyet kelimesi, bir arada yaşayan insanların karşılıklı ilişki içinde geliştirdikleri bütün olgulara işaret eder. Bu olguların gücü ve değeri, dayandıkları bilginin açıklama gücünden kaynaklanır. Dayandığı bilginin açıklama gücü bulunmadığına inanılan hiçbir medenî olgu varlığını idame ettiremez. (…) Bir yerde bilimsel bilgi yoksa orada kapsamlı ve ayrıntılı bir medenî hayat da kurulamamış demektir. Dolayısıyla medeniyetin tarihi gerçekte o medeniyetin kurumlarını inşa eden bilimler ile bu bilimlerin uygulamasını ifade eden tecrübenin tarihidir. (…)

İslâm düşünce geleneği kapsamında bulunan bilim gelenekleri, modern bilimin gelişmesiyle pek çok alanda ya açıklama gücünü yitirme ya da yeni dönemin bilimsel açıklamalarıyla uyumsuz duruma düşme sorunuyla yüz yüze kaldı. İnsanlık tarihinin muhtelif dönemlerine dâir bilgilerimiz göstermektedir ki her dönemde bilimsellik pâyesini temellük eden (kendine mâl eden) bilgiler bütünü, önceki dönemlerin bilimsel kabûl edilen bilgiler bütününe nispetle kimi zaman yalnızca farklı açıklama önerir ama bu açıklama, dönemin beklentilerini karşılamaya daha elverişli olur. Modern dönemde özgürlük ve eşitlik kavramlarının adâlet ve nizam kavramlarına tercih edilmesinde olduğu gibi, özellikle dönemlere hâkim olan siyasî ve toplumsal değerler, farklı açıklamalardan birinin diğerine tercih edilmesine yol açar. (…) Canlılığı ve canlıların yaşam evrelerini inceleyen bilim olan biyoloji, özellikle evrim teorisiyle birlikte geleneksel açıklamalardan kökten şekilde farklılaşan bir açıklama modeline ulaştı. (…) İslâm düşünce tarihinde kelam ve felsefe geleneklerinde canlılığın mahiyetine ilişkin teoriler ve bilhassa felsefe geleneğinde canlıların birbirinden nasıl farklılaştığına ilişkin açıklamalar bulunmaktadır. Fakat bu teori ve açıklamalar, evrim teorisinde olduğu gibi milyonlarca yıllık süreçte canlıların evrim yoluyla birbirinden farklılaştığına dair bir açıklama barındırmadığı gibi dikkate değer bir tarihsel veçhe de barındırmaz. Zaman zaman İslâm düşüncesi tarihi çalışanlar, özellikle bir kısım filozofların canlıların farklılıklarının dört unsurunun muhtelif seviyelerdeki karışımlarını ifade eden mizac aralıklarına dayalı açıklamalarını, modern evrim düşüncesinin öncüsü veya evrimin klasik dönemdeki savunusu sayarlar. Hicrî ilk yüzyıllardan itibaren Câhiz gibi düşünürlerin kitaplarında gördüğümüz doğal çevrenin belirli bir canlıya etkisine ilişkin gözlemleri de bazen destekleyici unsur olarak kullanırlar. Bilhassa Câhiz, canlıların doğal çevrenin etkisiyle istihâleye (başkalaşmaya) uğradığı hattâ kimilerine göre bu dönüşümün yavrulara da geçtiği düşüncesini aktarır. Bu anlamda canlılarda bir tür dönüşüm olduğunu ifade eder. Fakat şimdiye kadar yapılan araştırmalar göstermektedir ki, klasik dönemdeki anlatılar, gerçekte bir canlının milyonlarca yıllık süreçte türsel evrimlerden geçerek dünyadaki canlı çeşitliliğini oluşturduğuna dair herhangi bir iddia ve açıklama barındırmaz. Felsefî evren açıklaması, aklî ve cismânî unsurlarıyla bir bütün olarak âlemin def’aten (bir defada/ birden) meydana geldiğinisöyler. Gerçi filozoflar, dünyanın gök kürelerinin hareketlerinin farklılığıyla meydana geldiğini düşünür ama bu, dünyanın oluşumunun tarihsel bir açıklamasını verme amacı gütmez. Zira gök kürelerinin kendileri zaten ezelde var edilmiştir. Bu bağlamda evren tarihi fikri, İslâm medeniyetinde klasik bilim geleneğinin yeniden ifade edilmesini ve geliştirilmesini, dolayısıyla kadim dönemden intikal eden bilimsel bilginin sürekliliği ve geliştirilmesi vazifesini deruhte eden (yüklenen) filozofların temel kabulüyle uyumlu görünmez. Çünkü filozoflar, aklî cevherler bir yana cismânî evrenin dahi tarihsel bir açıklamasına teşebbüs etmez. Onların bilimler düzeninde dünya dışında cismânî cevherlere yani göksel kürelere ilişkin üç temel bilim vardır: teorik fizik, mücessem (cisimlenmiş) astronomi ve mücerret (soyut) astronomi. Teorik fizik cisimsel cevherin temel bileşenlerini incelediğinden bütün cisimlere dair ana çerçeveyi verir. Mücessem astronomi, gök kürelerinin cisimlerinin nasıl olduğunu inceler. Bu da fiziksel bir incelemedir. Mücerret astronomi ise gök kürelerinin hareketlerini, konumlarını ve aralarındaki mesafeleri ve birbirlerine ve dünyaya etkilerini inceler. Bu üç incelemeden ilk ikisi bilimsel bilginin üretimini temsil eden hâkim bilim çevreleri nezdinde açıklama gücünü önemli ölçüde kaybetmiştir. Felsefe geleneğinin teorik fiziğin temel kabulleriyle bugün herhangi bir şekilde fizik araştırması yapılamamaktadır. İleri düzey teorik fizik tartışmalarında kadim filozofların görüşleri tabii ki dikkate değerdir ve ilham verici kaynaklar olarak değerlendirilir. (…) Dahası, Aristotelesçi madde-suret teorisinin özellikle de İbn Sînâ elinde olgunlaştırılmış anlatısı, hâlâ bir şekilde sağduyuya uygun bir açıklama olarak kullanılmaya elverişlidir. Fakat halihazırda Yunan ve İslâm döneminin büyük nazariyatçılarının açıklamaları, artık teorik fizik olmaktan ziyade nesnenin hakikatine dair ontoloji tartışmalarının bir parçası işlevi görmektedir. Belki bundan eskilerin fizik ve metafizik hikmetine yakından ilgi duyan, özellikle de kuantum mekaniğinin verileriyle klasik metafizik ve kozmoloji arasında irtibat kurma çabasında olan pek az fizikçiyi istisna edebiliriz. Bu sebeple günümüzde klasik fizik denince yirminci yüzyılın başlarında geliştirilen kuantum mekaniğini ve izafiyet teorisini önceleyen Newton fiziği kastedilir. (…) Dolayısıyla bu, nesnenin hakikatine dair bir yorum farkı değil, yanlış olduğu ortaya çıkmış bir görüştür. Mücerret astronomi ise felsefe ve bilim geleneğinin en dikkate değer araştırmalarını oluşturan kısımdır. Aslına bakılırsa klasik dünyanın gök küreleri hakkındaki asıl hikmeti bu disiplindedir. Dahası, modern bilimsel araştırmanın mantığına en çok benzeyen bilim de klasik dönemde mücerret astronomidir. Fakat astronomideki modern gelişmeler, eskilerin doğrularını kendisinin küçük bir parçası haline getirmiştir. (…)”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked