F.M.Dostoyevski’nin(1821-1881) “Suç Ve Ceza” isimli romanının (ithaki, 2016, çeviri: Serdar Arıkan) bir yerinden bazı alıntılar
“Peki ya ben yanıldıysam, ya insanoğlu alçak değilse, tamamı yani, yani tüm insan soyu, kalan her şey salt önyargıysa, sadece kendiliğinden meydana çıkan korkularsa ve hiçbir sınır yoksa, ki öyle de olması gerekir!..” (s.55)
“Bundan daha fazla bir boşvermişlik ve pasaklılık içinde olmak imkânsız gibiydi; ancak Raskolnikov şimdi içinde bulunduğu ruh halinde bu durumdan zevk bile almaktaydı.” (s.56)
“Aslında mesele çok açık: kendisi için, kendi rahatı için, hatta kendini ölümden kurtarmak için bile kendini satmaz ama başkası için bunu yapabilir!” (s.77)
” ‘Ya da hayattan vazgeçmeli!’ diye haykırdı birden kızgınlıkla, ‘Kadere olduğu gibi tamamen boyun eğmeli ve çalışmak, yaşamak ve sevmek haklarından vazgeçerek içimde varolan her şeyi boğmalı!’ ” (s.79-80)
“Ama önünde yürümekte olan kadında daha ilk bakışta göze çarpan öylesine tuhaf bir hal vardı ki, genç adam önce isteksizce, adeta biraz hoşnutsuzca, ama sonra gittikçe artan bir merakla yavaş yavaş tüm dikkatini ona yöneltti. (…) Nihayet bu karşılaşma Raskolnikov’un ilgisini tamamiyle çekmişti. Tam bankın önünde kıza yetişti ama kız hemen köşeye çöküverdi, arkalığa başını yasladı ve aşırı yorgunluktan olsa gerek, gözlerini kapayıverdi. (…) ve bütün bu hallerinden sokakta olduğunun ayırdına varamadığı anlaşılmaktaydı.
Raskolnikov ne oturabiliyor ne de bırakıp gidebiliyor, sadece ne yapacağını bilemez bir halde kızın önünde dikiliyordu. (…) Ancak onbeş adım kadar ileride, bulvarın kenarında bir adam durmuş bakıyor ve belli bir maksatla kıza yaklaşmaya can attığı her halinden belli oluyordu. (…) Adam belli etmemeye çalışarak Raskolnikov’u öfkeyle süzüyor ve bu can sıkıcı baldırı çıplağın defolup gitmesini, sıranın kendisine gelmesini sabırsızlıkla bekliyordu. (…) Raskolnikov müthiş öfkelendi; bir şekilde bu şişko züppeye hakaret etmek için dayanılmaz bir istek duydu. Bir anlığına kızdan uzaklaşarak bu adama yaklaştı.
‘Hey siz, Svidrigaylov! Derdiniz ne sizin?’ diye bağırdı yumruklarını sıkarak ve öfkeden köpürmüş dudaklarıyla acı acı gülümseyerek.
‘Bu da ne demek böyle?’ diye sordu adam kaşlarını çatıp kibirli bir hayretle.
‘Buradan defolup gidiniz, demek!’ ‘Bu ne küstahlık, serseri herif!..’ Ve adam elindeki kırbacı şaklattı. Raskolnikov, bu iri yarı adamın kendisi gibi iki kişinin bile hakkından gelebileceğini hiç düşünmeden yumruklarını sıkarak üzerine yürüdü. Ancak işte tam o anda birisi onu arkasından sıkıca yakaladı. Aralarına bir polis girmişti.
‘Durun beyler, böyle umumi bir yerde dövüşülmez. Ne istiyorsunuz? Kimsiniz?’ diye sordu Raskolnikov’a sert bir edayla, üstünün başının perişan hali dikkatini çekmişti.
Raskolnikov dikkatle polise baktı. Gördüğü, şakakları ve bıyıkları kırlaşmış, zeki bakışlı cesur bir asker yüzüydü.
‘Hah, işte istediğim sizsiniz,’ diye bağırarak polisin elini yakaladı. ‘Ben eski üniversite talebesi Raskolnikov… Sizin de bunu bilmenizde fayda var,’ dedi adama dönerek. Sonra tekrar polise hitaben, ‘Benimle geliniz lütfen, size bir şey göstereceğim,’ dedi. Polisi elinden tutarak kızın oturmakta olduğu banka doğru sürükledi.
‘Bakın, ne kadar sarhoş, az önce caddede yürümekteydi, kim bilir kimin nesi, ama meslekten olmadığı belli. Büyük bir ihtimalle bir yerlerde içirdiler ve tuzağa düşürdüler… İlk kez başına geliyor olsa gerek… Anlıyor musunuz? Sonra da sokağa bırakıvermişler. (…) Şimdi de şuraya bakın: kendisiyle az önce dövüşmeye kalkıştığım bu züppe herifi tanımam etmem, hayatımda ilk defa görüyorum. O da kızı yoldayken fark etmiş olmalı. Sarhoş ve hiçbir şeyin farkında olmadığını görüyor ve kızcağızın bu halinden faydalanarak alıp bir yerlere götürmek istiyor… Niyeti bu olsa gerek. İnanın yanılmıyorum. (…) Nasıl etsek de ona engel olsak? Nasıl yapsak da kızcağızı evine yollayabilsek? Hele bir düşünün bakalım!’
Polis anında her şeyi kavradı ve anladı. Şişko züppenin derdi belliydi elbette. Geriye kızı ne yapacakları kalıyordu. Polis kızı daha yakından görebilmek için üzerine eğildi ve yüz hatlarında samimi bir merhamet duygusu belirdi. (…) ‘Bana bakın,’ dedi Raskolnikov, ‘işte (elini cebine atıp bulabildiği yirmi kapiği uzattı), işte şunu alın ve bir araba tutup arabacının kızı vereceği adrese götürmesini sağlayın. Bütün mesele adresini öğrenebilmekte!’ “(…) (s.81-84)
” ‘İyi ama ben nereye gidiyorum böyle,’ diye düşündü birden. Garip. Evden bir amaçla çıkmış olmalıyım. Mektubu okur okumaz dışarı fırladım… Nereye olacak, Vasilyevskiy Ostrov’a, Razumihin’e gidiyordum, şimdi hatırladım… İyi ama ona niçin gidiyordum? Razumihin’e gitme düşüncesi nasıl oldu da tam şimdi geldi aklıma? Bu çok garip!’ ” (s.87)
No Comments