“Felsefe Geleneğinin Açıklaması”
Ömer Türker‘in Evrim Teorisi ve onun sorunları konusunda CİNS adlı aylık dergide yayınlanan yazı dizisi devam ediyor. Derginin bu sayısında (Kasım 2020), adını andığım bu değerli akademisyen ve entelektüel kişinin kendi alanıyla da ilgili olarak “Felsefe Geleneğinin Açıklaması” başlıklı yazısı çıktı. Bu yazıdan yer yer yapacağım alıntılamalarla, bu önemli ve tartışılagelen konuda üstad sayılan yazarın bilgi ve düşüncesini yansıtan bu yazıdan da, haberi olmayanları haberdar etmektir nâçizane amacım.
“İslam filozoflarının doğal bir olayı açıklamada kelamcılara nazaran daha uyumlu bir tavır sergilediği görülür. Filozoflar arasında da Kindî ve İbn Rüşd gibi hâkim yaklaşımdan farklı düşünenler vardır. Fakat İslam felsefesinde ‘resmi bilimsel açıklamayı’ Fârabi ve İbn Sîna çizgisi temsil eder. (…)
Aristoteles’in teorik fiziğini benimseyen İslam filozoflarına göre buğday ve başka bütün nesneler madde ve suretten oluşur. Buğdayın bir buğdaylık sureti vardır. Bu suret o maddenin kuvveden fiile intikal ederek bilfiil var olmasını sağlar. (…) Madde ve suretin birliği, birine işaret edildiğinde diğerine de işaret edilmiş olacak şekildedir. Her ikisinin de varlığı birbirinden bağımsız değildir. (…) Dolayısıyla buğdaya bir türsel hakikat özelliğini kazandıran ve onu tahakkuk ettiren şey suretidir.
Suret Aristoteles’te olduğu gibi gayesini kendi içinde taşır. Buğday ekildiğinde yine buğday hasat edilmesi, her bir nesnenin suretinde onun gayesinin içkin olmasındandır. Gayenin kendisi, nesnenin oluşum süreçlerini gözlediğimizde, varlığını aklen kavradığımız bir ilkedir.
Madde ve suret nesnenin varlığını oluşturduğundan kesinlikle kendi başlarına bir araya gelemezler ve mutlaka kendileri dışında varlık veren bir fâile ihtiyaç duyarlar. (…) Burada dikkat edilmesi gereken şey ‘nesnenin varlığı’ ifadesidir. Zira varlık anlamının kendisi, fiziksel dünyada cismani bir nesne olarak gerçekleşse de fiziksel süreçlerle açıklanabilir bir şey değildir. Bu varlığın, buğdayın varlığı olmasıyla timsahın, kömürün veya Venüs gezegeninin varlığı olması arasında fark yoktur. (…)
Bu dünyada herhangi bir nesne veya olgunun meydana gelişini hazırlayan bütün şartlar fiziksel nedenlere dahildir. Fiziksel neden ‘hareket veren’, metafiziksel neden ise ‘varlık veren’ neden olarak tanımlanır. (…) Bir kısım fiziksel nedenler hazırlayıcı bir işlev görür.
Fiziksel failler ile bunlar için hazırlayıcı ve tamamlayıcı işlev gören etkenlerin hiçbiri buğdayın varlığını garanti etmez. Buğdayın var olması için metafizik bir müdahale gerekir. (…) Faal akıl, güneşin ışık vermesi gibi varlık feyzi verir. Bu feyiz bu dünyadaki hazırlığa göre buğday, arpa, kömür, yılan veya başka bir nesnenin suretine dönüşür. (…) Faal akıl’dan gelecek feyzi hazırlayan fiziksel nedenler eksik olduğunda da, metafizik nedenden bağlantısı kesildiğinde de, buğday fidesinin oluşması imkansızdır.Bu sebeple yakın nedenlerin dikkate alınmadığı bir açıklama yapılamaz. Tanrı bütün mevcutların en uzak nedenidir; saf varlık ve saf zorunluluktur. Bütün mevcutlar Tanrı’nın kendisine ilişkin bilgisinin bir zuhuru olarak belirli bir hiyerarşik düzende ortaya çıkar. Cismani nesneler ise varlık hiyerarşisinin en altında bulunur. (…) Tanrı’dan çıkan varlık feyzi çeşitli mertebeler oluşturarak cismanî dünyaya kadar iner. Her bir mertebede ise o mertebedeki nesnelerin hakikatlerine dönüşür. Bu bağlamda akıllar, nefsler ve cisimler, sabit hakikatlere sahiptir. (…) Varlığın başka bir kaynağı yoktur. Tek kaynak olan Tanrı’nın feyzi de ezelden ebede devam eder. (…) Bütün buğday fidelerinin varlığı, nihai tahlilde metafizik nedenden gelir. Tohumlar ve hazırlıklar, metafizik nedenden gelen feyzin buğday olarak özelleşmesini sağlar. (…) Kelamcılardan farklı olarak filozoflara göre akıl, ardışık düzenin nedensel bir hiyerarşi olduğunu kavrar. (…) Bir hakikatin oluşum sürecini ne kadar gözlersek gözleyelim, edindiğimiz veriler metafizik olmayacaktır.
Evrim teorisinin iddialarını bu açıklamaları dikkate alarak değerlendirirsek şu tesbitleri ifade edebiliriz:
Evrim teorisi, canlıların oluşum süreçlerinin bilinçli bir failin eseri olmadığını, tesadüf olduğunu iddia eder. Oysa filozoflara göre sadece canlılar değil, bütün âlem, mutlak akıl, mutlak bilinç ve mutlak varlık olan Tanrı’nın bilgisinin tecessüm etmiş halidir. Yani ‘ilâhi bilgi, tamamen nesneleşmiş olsa nasıl olurdu?’ sorusunun cevabı, bütün ayrıntılarıyla âlemin kendisidir. (…) Filozoflar ‘tesadüf’ kelimesini, sebebi bizim tarafımızdan bilinmeyen şey anlamında kullanırlar. (…) Bir hakikatin ortaya çıkışını sadece görünen sebep ve şartlara dayalı olarak açıklayarak varlık ve oluşu duyusal gözlemlere indirgemek, en açık ifadesiyle imkan ve zorunluluğun ne anlama geldiğini bilmemek demektir.
Evrim teorisi, canlıların oluşum sürecinin bir gayeyi hedeflemediğini iddia eder. Filozoflara göre gaye kavramını açıklamanın dışında tutmak fiziksel bir olguyu açıklanamaz hale getirmek ve hareketin yönünü belirsiz bırakmak demektir. (…) Gaye ise oluşan surette içkindir, kesinlikle sureti öncelemez. (…) İslam filozoflarının türsel süreklilik hususunda temel ilkesi, doğal şartların yalnızca hazırlık sağlıyor oluşundan ibarettir. Fizik bilimlerden birinin kendi konusunun sınırlarını aşacak şekilde metafizik gibi davranmaması gerekir. Şimdi tasavvuf geleneği açısından değerlendirmeye geçebiliriz.“
No Comments