Felsefe ve Tanrı’nın varlığı
Prof. Dr. İlhan Kutluer’in “Yitirilmiş Hikmeti Ararken” adlı kitabının (İz Yayıncılık, 4. Baskı: İstanbul, 2017) “Felsefî Yaklaşımların Teolojik Anlamı: Bir Değerlendirme” başlıklı son bölümünün başlarından birkaç satırlık alıntı sunacağım.
“(…) Elbette ve her şeyden önce Tanrı, varlığının akılla kavranabilmesi açısından Ma’kûl yani akledilir olan bir felsefî gerçekliktir; ancak mutlak varlığının akılla kavranabilmesi onun mutlak gayb olarak isimlendirilmesine engel teşkil etmeyecektir.
Çünkü böyle bir ilkenin varlığını akılla teslim etmek başka şey, isterse varlığıyla aynı olduğu ileri sürülmüş olsun, mahiyetinin tamamlanamaması veya başka deyişle hakikatinin bilinememesi başka bir şeydir. Nitekim felsefe tarihi boyunca Tanrı’nın varlığını kabul eden fakat O’nun hakkında konuşurken, O’nun ne olduğunu yani mahiyetine ait bilgiyi değil, ancak ne olmadığını ileri sürebileceğimizi savunan negatif teolojiler olagelmiştir. Ben burada negatif teolojilerin Tanrı hakkında konuşmamızı mutlak olarak yasaklayan söylemine tamamiyla iştirak etmemekle birlikte Tanrı’nın Zâtı ve sıfatları hakkında konuşmanın aklî ve lisânî sınırları olduğunu ve insana ait bu sınırların ötesinde mutlak gaybın durduğunu tekrarlamak ihtiyacındayım.* (…)”
* Burada mutlak gayb kavramını Cürcânî’nin tanımladığı anlamda kullanıyorum. Nitekim kendisi “el-gaybü’l-mutlak”ı vahdet-i vücutçu terminolojiye sadık kalarak da olsa “taayyün etmemiş olması bakımından Hakk’ın Zâtı” olarak tanımlar. Bk. kitâbü’t-Ta’rîfât, nşr. Güstavus Flugel, Leipzig 1845, s. 169.
No Comments