Fîhi Mâ Fîh’den sözler

 

Müellifi Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, mütercimi Ahmed Avni Konuk olan FÎHİ MA FÎH adlı eser merhûm Dr. Selçuk Eraydın tarafından yayına hazırlanmıştır (İZ Yayıncılık:82, 8.Baskı; İstanbul, 2009).

Bu eserden yer yer, daha çok sözler olarak yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“Kur’ân-ı Kerîm’in ma’nâsına teveccüh etmek ve ondan gıdâlanmak esastır. Kur’ân-ı Kerîm’i yüzünden okumakla yetinip, ondan gıdalanmamayı Hz.Mevlânâ bir fırın ekmeği ağzında çiğneyip atarak doymak isteyen insana benzetiyor.” (FÎHÎ MÂ FÎH HAKKINDA başlıklı ilk bölümden (s.XIII-XIV)

” Mevlânâ Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in, Bedir gazvesinden dönerken söylediği rivâyet edilen : ‘Küçük cihâddan büyük cihâda döndük’ hadîs-i şerîfini şu tarzda yorumlamıştır: ‘Sûretlerin cenginde idik; sûrî (gorünüşle ilgili) düşmanlar ile cenk ediyorduk. Şimdi iyi havâtırın (düşüncelerin) kötü havâtırı mağlup etmesi için havâtır askerleriyle cenk edelim.” (s.XV ve s.56)

“Hz.Mevlânâ’ya göre ‘Ene’l-Hakk’ın ma’nâsı ‘hareketler Hak’tandır’ demektir.” (s.XIX ve 69)

“Ümîdini kesme ki, Hak Teâlâ ‘Kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümîd kesmez.’ (Yûsuf, 12/87) buyurmuştur.” (s.XX ve 9)

“Ham ervâh(ruhlar) olanlar pişkin ve yetişkin zevâtın hâlinden anlamazlar. O halde sözü kısa kesmek gerektir vesselâm.” (s.2) (Mesnevî’den)

“Ma’lûm olduğu üzere ehlullah (Allah ehli) cevâmiu’l-kelîmdir (Birçok ma’nâyı toplayıcı)” (s.3)

“İmdi (Şu hâlde) Hak nûrundan yanmağa sabr etmeyen ve ictihad (gücü yettiği kadar çalışma) göstermeyen adam adam değildir. Âdem odur ki, ictihâddan uzak kalmayıp, durup dinlenmeyen ve kararsız olarak Hakk’ın Celâl nûrunun etrâfını devr eyleye. Ve Hak odur ki, âdemi yakıp yok ede ve hiçbir akıl onu idrâk edemiye.” (s.36)

“Şimdi… Zindan ve derd hâli dışında iken o ihlâs bize niçin gelmiyor? Zîrâ acaba fayda eder mi, yoksa etmez mi? diye bize bin hayâl ârız oluyor; ve bu hayâlin tesiri bin tembellik ve sıkıntı veriyor. Hani o hayâlsiz olan yakîn? Hak Teâlâ cevâben buyurur ki: Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dostlar edinmeyin!.. Yani sizin ve bizim düşmanımızdır dediğim bu düşmanı daima zindan içinde mücâhedede tutunuz. Zîrâ o zindan, belâ ve zahmet içinde bulundukça, ihlâsınız görünür olur ve kuvvet kazanır. (…) Niçin tenin râhatı kaydında oldun ve onu tedavi ile iştigâl eyledin? Tutamakı unutmayın ve ebedî murada kavuşma ve karanlık zindandan halâs için daima nefsi murâdsız tutun. Zîrâ ‘Azarlama durağında Rabb’inin katında hâzır olacağını bilip, ondan korkarak, nefsini hevâ ve şehvetlerinden nehy eden kimsenin menzil ve karargâhı cennettir.

“Uçtu eflâke hazret-i Îsâ / Kanadı vardı akıldan zîrâ / Eşeğinde olaydı yarım kanad / Adı kalmaz idi eşek ebedâ” (s.99)

” ‘Hak ve bâtılda çok yemin eden mikdarsız kimselere itaat etme.’ (Kalem, 68/10) âyet-i kerîmesinden bu hâfızların nasıl koku almadıklarına hayret ederim.” (s.126)

“Ancak kalb huzûru ile namaz olur.” buyrulmuştur. Fakat sûretini icrâ etmek ve rükû-sücûd eylemek gerekir ki, sonradan hisseli olasın ve maksada erişesin.” (s.131)

“Devamlı namaz ruhdan başkasının makdûru (yapabileceği) değildir.” (s.131)

“Allah ile oturmak isteyen, tasavvuf ehli ile beraber otursun.” (s.131)

“Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir.” (Muhammed, 47/36)

” Allah kişi ile kalbi arasına gırer.” (Enfâl, 8/24)

“Baş odur ki onda bir sır ola. Yoksa bin baş bir pula değmez.”

“Bir kadının zevci ve süt emen çocuğu vardır; her ikisi de ondan başka haz alır.” (s.150)

“Enbiyâ (Nebîler) ve evliyâ (velîler) külliyen kendi murâdlarını terk etmişler ve Hakk’ın murâdına tâbi olmuşlardır.”(s.150)

“Yaşadığınız gibi ölürsünüz ve öldüğünüz gibi haşr olunursunuz.” (s.152)

“Eğer bir kimse biz söylerken uyursa, bu uyku gafletten değil belki emniyyettendir.

“Halkın nazarı bâtına (zâhirin zıddı) vâki olmaz. Onlar zâhir-bîndirler (dışı görenlerdir.) (s.159)

“Her kimin ki on gamı olup, bunlardan biri olan din gamını çeke, Hak Teâlâ dokuzunu onun çabasına gerek kalmaksızın rast kılar.” (s.167)

“Dünyâ uyuyan kimsenin rüyası gibidir.” (s.168)

“O emâneti insan yüklendi, muhakkak o zalûm (çok zâlim) ve cehûldür (çok câhil).” (s.170)

“Eğer insan kalıbıyla beraber bir lahza mezarın içinde otursa dîvâne olmak korkusu vardır.” (s.199)

“Senâ-yı Muhammed (a.s.v.), senâyı Hak’dır.” (s.204)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked