FÎHİ MÂ FÎH’den sözler

 

Müellifi Mevlâna Celâleddîn Rûmî, Mütercimi Ahmed Avni Konuk, Yayına Hazırlayanı Dr. Selçuk Eraydın olan ve İZ Yayıncılık’tan 2009’da 8. Baskısı yapılmış bu eserin birkaç yerinden düşündürücü sözler olarak yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“Hz. Mevlânâ Kur’ân-ı Kerîm’deki, anlam olarak: De ki, Rabb’imin kelimeleri için deryâ mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve getirsek dahi, Rabb’imin kelimeleri bitmeden önce deniz tükenir. kerîm âyetini delil göstererek, Allâh’ın kelimelerinin tükenmeyeceğini; oysa elli dirhem mürekkep ile Kur’ân-ı Kerîm yazmanın mümkün olacağını ifade ederek; sûret bir ve sınırlı olmakla berâber, manânın sonsuz olduğunu söylüyor.”

“Hz. Mevlânâ iki yüzlü bir dîbâ olarak vasıflandırdığı Kur’ân-ı Kerîm’e yapılan yorumların ikinci yüzüne âit olanları hakkında, bu eserin pek çok yerinde örnekler vermiştir.” Hz. Mevlânâ Kur’ân-ı Kerîm’den zâhirî lezzet bulanları bu yolun genç yolcuları olarak görüyor; ancak kemâle ermiş olanların Kur’ân’ın manâlarında başka bir teferrücleri (açılmaları) ve anlayışları olabileceğini söylüyor ve bu husûsu şu misâl ile açıklıyor: Kâbe’nin yanında bulunan İbrâhîm makamında zâhir ehli, iki rekat kılmayı gerekli görür; bu güzeldir, eyvallah! Ancak muhakkiklerin katında bu namazın hakikati İbrâhim (a.s.) gibi kendini Hak için ateşe atmak; Hak yolunda cehd ve sa’y ile bu makama yükselmektir.

“Hz. Mevlânâ teni ata ve bu âlemi de ahıra benzetir; ve atın gıdâsının, binicisinin gıdası olmadığını hatırlatır. Zîrâ atın, yani tenin meyli uyku, yemek, içmek gibi şeylerdir.”

“Namazın rûhu namazdan efdaldir; çünkü namazda ve diğer bütün ibadetlerde aslolan manâdır. İbâdetlerdeki sûretler insanları dinin özüne götüren vâsıtalardır. Kur’ân-ı Kerîm’de işaret buyrulan “Onlar namazlarında devamlıdır” kerîm âyetinden murâd, buât namazın rûhudur; çünkü kılınan namazın sûreti devamlılık arzetmez. Rûhun rükû ve secdesi vardır; namazda olan rükû ve secde manânın sûret ile zâhir olan cihetidir. Sâlât-ı dâimeden murâd, bütün hallerde Allah’ı hatırlamaktan uzak olmamaktır.”

“Bir gönülde iki sevdâ olamaz. Gönül Mevlâ’yı, ya da dünyâyı sever. İlâhî irâdeye bağlanan gönül, dünya esâretinden kurtulur. Bu durumda kul, Allah Teâlâ’ya olan ihtiyacını devamlı hisseder. Muallim Nâcî bu husûsu bir beytiyle şu tarzda özetlemiştir: “Zengin sanırız kendimizi lîk fakîriz / Hürrüz deriz ammâ ki, hakîkatte esîriz!” “Gözüm başkasına nazar eder. Ben ne yapayım, sen kendinden şikâyet et! Zîrâ onun aydınlığı sensin.”

“Bir âlim yüz zâhidden iyidir, demişlerdir. Zîrâ zâhid zühdünü ilim ile icra eder. İlimsiz zühd muhâldir. Nihâyet, zühd nedir? Dünyâdan i’râz etmek (yüz çevirmek) ve yüzünü tâata çevirmek ve âhiret âlemine yönelmektir. Bu halde dünyayı ve onun sebatsızlığını ve çirkinliğini ve âhiretin letâfet ve sebâtını ve bakâsını bilmek gerekir; ve nasıl tâat edeyim ve ne tâat kılayım? diye tâatde ictihâda vâkıf olmak gerekir. Bunların cümlesi ilimdir.”

“İmdi (Şu halde) Hak nûrundan yanmağa sabr etmeyen ve ictihâd (gücü yettiğince çalışma) göstermeyen adam, adam değildir. İdrâk olunan her şey Hak değildir. Âdem odur ki, ictihâddan boş kalmayıp, bî-ârâm (durup dinlenmeyen) ve bî-karâr (kararsız) olarak Hakk’ın Celâl nûrunun etrâfını devr eyliye. Ve Hak odur ki, âdemi yakıp yok edeve hiçbir akıl onu idrâk edemiye.”

“Nebî (a.s.v.) Efendimiz Gece uzundur, onu uykun ile kısaltma; ve gündüz aydınlıktır, onu günahların ile karartma buyurdular.”

“Hak ve bâtılda çok yemin eden bî-mikdâr (sayısız) kimselere itâat etme” âyet-i kerîmesinden (Kalem, 68/10) bu hâfızların nasıl koku almadıklarına taaccüb ederim.”

“Allah ile oturmak isteyen, tasavvuf ehli ile beraber otursun.” Nitekim Kur’ân-ı Mecîd’de “Dünyâ hayâtı ancak bir oyun ve bir eğlencedir.” (Muhammed, 47/36)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked