Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-II’nin ilk bölümünün başlarından bazı alıntılar
Muhyiddin İbnu’l-Arabî’nin (m.1165-1240) Fusûsu’l-Hikem adlı Arapça dilinde kaleme aldığı eseri Ahmed Avni Konuk (m.1868-1938) Harf Devrimi öncesi Türkçeye çevirmiş ve o çeviriden günümüz Türkçesiyle eseri dört cilt olarak Prof. Dr. Mustafa Tahralı ve Dr. (merhum) Selçuk Eraydın (m.1937-1995) yayına hazırlamışlardır. Bu eserin ikinci cildinin “Fusûsu’l-Hikemde Tezadlı İfadeler Ve Vahdet-i Vücûd” başlıklı ilk bölümünün başlarından yapacağım bazı alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.
“Mevcûdâtın ‘her an yeniden bir yaratılış’ hâlinde olduğunu ifade eden bu kavram Kur’ân-Kerîm’de (Kaf, 50/15) geçmektedir. Verilen manâ ise mutasavvıfların ‘keşif’lerine dayanmaktadır. Toshihiko İzutsu’nun dediği gibi, ‘halk-ı cedîd’ (yeniden yaratılma) kavramı, felsefi bir yol veya zihnî bir çalışmanın ürünü olmayıp, canlı bir müşahededir; ve tasavvufî şuurun doğrudan doğruya en temel görünüşlerinden birini aksettiren derûnî ‘tecrübe’ye dayanan bir kavramdır.”(s.18)
“Sûfilerin bu idrâki ‘fenâ-fillah’, ‘bakâ-billah’, ve ‘cem’, cem’den sonra ‘fark’ terimleriyle ifade ettikleri hal ve makamlara ulaştıklarında elde ettikleri anlaşılmaktadır. (…)” (s.19) İbn Arabî Şuayb Fassı’nın sonunda şöyle demektedir: “Keşif ehli âriflere gelince: Onlar Allah’ın her nefeste tecellî ettiğini görürler. Halbuki tecellî tekrarlanmaz. Şu halde onlar her tecellînin yeni bir yaratışı getirdiğini ve eski varlığı giderdiğini ‘şuhûd’ gözüyle görürler. Yeni bir varlığın yaratılması da başka bir tecellinin onu meydana getirmesidir. (…) Eğer mutlak varlığın tecellisi olmasaydı âlem de olmazdı. Mutlak varlık her an tecellî etmekte ve her tecellî derhal zâil olarak yerine yenisi gelmektedir. Kur’anda bununla ilgili âyetler vardır. ‘Allah her gün/an bir şe’ndedir (işdedir).’ (Rahmân, 55/29) meâlindeki âyet, tecellîde tekrar olmadığını ve her giden tecellînin yerine onun aynı değil misli geldiğini teyid eder. (…) Şehadet âlemi dediğimiz bütün mevcut varlıklar ‘ilâhî isimler’in tecellîlerinin gereği olarak her an var ve yok olmaktadır. (…) İsimler sıfatların, sıfatlar Zatın tecellîlerinden ibarettir. Bu tecellîler birbiri ardınca vuku bulup her an yenilenmektedir. ‘O her an bir şe’nde, yani yeni bir tecellîdedir.’ (Rahmân, 55/29) âyet-i kerîmesi, sûfilerin yorumuna göre ‘mutlak zât’ın, bölünemeyen her bir anda tecellîde olduğu manâsına gelmektedir. Bu var olmalar ve yok olmaların, insanın duyularını ve aklî idrâkinin hududlarını aşmış olması dolayısıyla, bunu hissen müşahede edememekteler ve aklen böyle bir kavramı ortaya atabilme durumunda bulunamamaktalar. Varoluşlar ve yokoluşların peşpeşe ve süratle vuku bulması, insanın idrakinde varlıkların devam ettiği duygusunu hâsıl eder. (…)” (s.19-20)“Keşif ve şuhûd ehli mutasavvıflar bütün âlemin ve âlemdeki varlıkların böyle bir varoluş ve yokoluş içinde olduğunu söylemektedirler. Hakk’ın isimlerinin tecellileri neticesinde bu varoluşlar ve yokoluşlar devam etmekle beraber, bir tecelli için ne devam ve bakâ ve ne de o tecellînin aynen tekrar vuku bulması vardır. Yani bir tecellîde devam ve tekrar yoktur. Bundan ötürü de tecellîlerin zuhur yeri olan varlıkların her birinde ve tamamında yani bütün mazharlarda ne devam ve ne de aynen tekrar vardır.” (s. 21)
No Comments