“Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-II’nin İbrahim Fassı’ndan alıntılar
Müellifi Muhyiddin İbnu’l-Arabî, mütercimi ve şârihi (1929 öncesi Türkçe’ye ve o Türkçeyle) Ahmed Avni Konuk olan eseri günümüz Türkçesiyle dört cilt olarak yayına hazırlayanlar Prof. Dr. Mustafa Tahralı ve merhum Dr. Selçuk Eraydın‘dır. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları’ndan (İFAV) çıkmış olup bu cild 2017’de Yedinci Baskı olarak elimizdedir.
Bu fassın ” İbrahimî kelimede mündemic (içkin) ‘Muheyyemî Hikmet’in beyanında olduğu belirtilmiştir .
‘Müheyyem’ âşkın ifrâtı manâsınadir. Cenâb-ı İbrâhim (a.s.)da Hak muhabbeti gâlib olduğundan, Allah uğrunda babasından ve kavminden (toplumundan) yüz çevirdi; ve Hak yolunda oğlunu kurban etmeğe girişti; ve malının çoğunu terk etti. Ve muhabbet şiddetinden Hakk’ı, nurlu oluşun zuhuru hasebiyle yıldızların mazharlarında talep edip: ‘Eğer Rabbim bana hidayet etmez ve doğru yolu göstermezse, şaşırmışlardan Hakk’ın cemalinde hayrete düşenlerden olurum. (En’am, 6 / 77) dedi. Bu hallerin cümlesi şiddetli aşkın galebesindendir. Ve sonunda şiddetli aşkının kemâli hasebiyle kendi nefsinden fânî ve Hak’la bâkî oldu. Ve Hakk’ı gökler, arz, ruhlar ve cisimler mazharlarında idrak eyledi. Bu şiddetli aşk sıfatı, ilk olarak ziyadesiyle âşık yüce ruhlarda görünür oldu. Zîra Hak onlara cemalî olan celâlinden tecelli etti; ve onlar Hakk’ın nurlarında şaşkın olup nefislerinden gâib oldular. Dolayısıyla nefislerini ve Hakk’ın dışındakileri bilmediler. Ve onların yaratılışı üzerine hak oluş keyfiyeti tecelli ettiği ve gâlib olduğundan onlar bu tecellîde gark olmuş ve tüketilmiş oldular. İkinci olarak enbiyânın kâmillerinden İbrahim (a.s.)da görünür oldu. Çünkü Rahmân’ın dostu idi. Ve ‘halîl’ sevenin rûhu meyânında ‘ayrışan’ habîbdir. Ve ‘hıllet’ habîbde ayrışan muhabbettir. Dolayısıyla İbrahim (a.s.) Hakk’ın varlığına ayrışan ve Hakk’ın varlığı da onda ayrışmış olup aşkının şiddetinden dolayı Hakk’ın dışındakilerden yüz çevirip göklerin ve arzın yaratıcısına yönelmiş olduğundan İbrâhimî Kelime ‘ziyadesiyle aşk hikmeti’ne yakın kılındı. Ve bu fasta sübuti ilahi sıfatlar, ilk olarak cenâb-ı İbrâhim (a.s.) ile görünür olduğundan ‘kuddûsî hikmet’den sonra, bu ‘fazlasıyla aşk hikmeti’nin zikri gerekir oldu.
İbrahim Halil’in (a.s.) ‘Halil’ ile adlanması, ilahî zâtın nitelendiği tüm sıfatlara zât-ı Halil’in dâhil ve mahsus kılınması sebebiyledir.” (alıntılar s. 43-44’den)
No Comments