Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi-IV’den alıntılar
Müellifi Muhyiddin İbnu’l-Arabî olan, Tercüme ve Şerhi Ahmed Avni Konuk tarafından yapılmış ve Prof. Dr. Mustafa Tahralı ve Dr. Selçuk Eraydın‘ın Yayına Hazırlamış oldukları bu dört ciltlik eserin IV. Cildinden yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“Kâinatta olan her şey, vehim ve hayâl veyâ aynalardaki akisler, yâhut gölgelerdir.” (Mevlânâ Câmî)
“Sâyedir bu mâsivâ yoktur vücûdu müstakil / Hakkıyâ Hak ehli Hak’tan gayri vâra bakmadı ” (İsmâil Hakkı Bursevî)
“Tedbîrini terk eyle takdîr Hudâ’nındır / Sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümânındır. (Şeyh Gâlib)
“O’nun zâtı indinde hâlik, mevcut ve ma’dûm gelir; yokluk içinde varlık ise acîbdir. (Tâhiru’l-Mevlevî, Şerh-i Mesnevî)
“Bir kitâbullâh-ı a’zamdır serâser kâinât / Hangi harfi yoklasan manâsı hep Allah çıkar”
“Zuhûru perde olmuştur zuhûra / Gözü olan delîl ister mi nûra (Aziz Mahmûd Hüdâyî)
“Perde-i dîdârın oldu, şiddet-i fart-ı zuhûr / Kendini çeşm-i dil ü cân içre ihfâ eyledin “(Yenişehirli Avni)
“Öyle sanırdım ayrıyım, dost gayrıdır ben gayriyim / Bende görüp işiteni, bildim ki ol cânân imiş” (Niyâzî-i Mısrî)
“Hz. Mevlânâ, cehennem ehlinin, cehennemin içinde Hak’tan haberdar oldukları için, dünyadakinden daha hoş bir halde olacaklarını, dünyanın cehennemden daha hoş olmadığını söylüyor.” (Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Fîhi Mâ Fîh (Terc. Ahmed Avni Konuk)
“İmdi kıyâmet ol, kıyâmeti gör! Her şeyi görmek için bu şarttır.” (Mesnevî’den)
“Yok ol! Bilmek dilersen bilmek oldur / O ol, bulmak dilersen bulmak oldur”
“Hak, aklî makam olan cenâb-ı İlyas’da münezzeh (tenzih edilmiş) oldu. Çünkü Hz. İlyâs, şehevâttan mücerred (soyut) olup soyut rûh olarak kaldı. Ve şehvetlerden soyut olan melâike ve ruhlar ve akılların ma’rifeti, tenzîh üzere olduğundan onda dahi tenzih zâhir oldu. Nitekim “melâike Biz Seni hamdinle tesbih ve noksan sıfatlardan tenzih edip duruyoruz!” dediler ve tenzih marifet-i ilâhiyyenin yarısıdır. Zîrâ akıl, soyut olarak, kendi nefsiyle olduğu vakit, ilimleri aklî nazarından alır. Bu sebeple de onun Allah Teâlâ’ya ma’rifeti teşbih üzerine değil, tenzih üzerine olur. Nitekim nazarî akla tâbi olan zâhir ulema dahi teşbihten ürküp tenzih ederler; ve onların teşbihten zevkleri yoktur. (…) Yani Allah Teâlâ, akla ma’rifeti tecelli ile verdiğinde artık o kendi nazarından kurtulup ma’rifetin yarısı olan tenzih üzerine olmaz ve teşbih üzerine de olmaz; belki ıtlâk üzerine olur.”
“Hak varlığı hem tenzihi ve hem de teşbihi toplayıcıdır. Bu hakikati ise ancak mütehakkıkîn zevkan ve şuhûden bilirler. Fikrî nazar ile kayıdlı olan akıllar, suâl üzerine suâller ve bahs üzerine bahisler icad edip meseleyi içinden çıkılmaz bir hâle sokarlar.”
“Evhâmın hükmettiği şey, tenzîh ve teşbihtir. Dolayısıyla şerâyi Hakk’ın zâhir olduğu bir sıfattan, Hakk’ı uzak kılmadı.”
“İyi olsun kötü olsun, her kim ne yaparsa kendisine yapar. Bir kimsenin kendi eliyle yaptığını onun hakkında kimse yapamaz.”
“Bâtılı tavrında inkâr etme; zira o da ilâhî tecellîlerden bir cüzdür.”
No Comments